Kanlı bir darbe girişimini yaşadığımız Temmuz ayından sonra biz yine ekonomiye dönelim.
Mesele üretmek kadar satabilmek. Markalaşmakla ile de bunu başarabiliyorsunuz. Markalaşma, ürünün niteliklerini barkod sifrelerinde olduğu gibi bir kelimeye sığdırmak manasına geliyor. O bir kelimede, müşteriye ürün ve üreticinin tüm özelliklerini aktarmanız gerekiyor. Bunu başarıyla yaparsanız, ya standart fiyattan ürününüzü markalaşamamış ürüne göre daha çok satıyorsunuz ya da diğerlerinden daha yüksek fiyatta ama daha düşük miktarda satıyorsunuz. Her iki halukarda da, markalaşma sayesinde, satış geliri ve karınızın yükselmesini hedefliyorsunuz.
Ancak markalaşmak ve bu iki hedefe ulaşmak pek kolay değil. Markalaşmaya ve buna yatırım yapmaya karar vermek ilk aşama. Asıl mücadele, markalaşmaya karar verdikten sonra başlıyor. Türkiye’de işletmeler her iki aşamada da başarısız. Ya markalaşma kararını ciddi olarak veremiyor ya da bu kararı başarıyla uygulayamıyorlar.
Bu arada, ülke içinde mi yoksa uluslararası alanda mı markalaşacağınız da önemli bir karar. Türkiye’de markalaşmayı başardığı halde uluslararası alanda hiç tanınmayan markalarımız da var. Bir bankacı arkadaşımın Türkiye ziyaretinde, tanınmış bir hazır giyim markamızın ürününü inceledikten sonra, “bu fiyata bu ceketi alacağıma ‘doğru dürüst’ bir ceket alırım kendime” demesi bunu gösteriyor. ‘Doğru dürüst’ diye kastettiği ceket uluslararası alanda tanınmış markalardı. Baktığı ceket ise Türkiye’de tanınmış ancak yurt dışında bilinmeyen marka idi.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Ağustos sayısında…