Bir derginin daha on üçüncü sayısında bu ölçüde bir kaliteye ve etkinliğe ulaşması zordur. Hele ki kendisini “Türkiye’nin ilk uluslararası ekonomi dergisi” olarak tanımlıyorsa. Sadece dar anlamda ekonomi değil, küresel ölçekte ekonomi-güç ilişkilerinden jeopolitik eğilimlere, güvenlik stratejisinden yeni bölgesel bloklaşmalara kadar çok geniş bir alanda iddia sahibi olmak istiyorsa. İşte o zaman kalite tutturmak daha da zordur.
Günübirlik ya da birkaç haftalık tecrübe ve öngörülere sıkıştırılmış bir ekonomi kalıbına sıkışmayı tercih edebilirdik. İşimiz çok kolay olurdu. Kısa vadeli sermaye hareketleri, KOBİ haberleri, başarı öyküleri, borsa analizleri ve birkaç portre çalışmasıyla pekala bir ekonomi dergisi çıkarmak mümkündü. Türkiye’de ekonomi dergiciliğinin kaderi maalesef hep böyle olmuştur.
Biz bunu tercih etmedik. Türkiye’den hem Türkiye’ye hem de dünyaya sağlıklı bir bakış geliştirmeyi amaç edindik. Yerli bir duruşla, Anadolu’dan bakışla dünyanın hemen her sorununa bir cevap üretmeyi, her gelişmesine bir söz söylemeyi benimsedik.
İddialı olmamız gerektiğini, yeni Türkiye’nin hızlı açılımlarına yetişmemiz ve katkı üretmemiz gerektiğini düşündük. Dünyanın birçok ülkesinde yayınlanan ve yıllardır gıpta ile takip ettiğimiz yayınları “neden biz yapamayalım” diye kendimizi motive ettik. Türkiye’nin böyle bir zihinsel gücü olduğuna, sadece zora talip olmak gerektiğine inandık. Bu çabamıza, dünyada ulaşabildiğimiz herkesi davet etmeyi önceledik.
Oldukça dar bir kadroyla, oldukça mütevazı imkânlarla küresel ölçekte söz gücü elde etmenin ispatıdır Derin Ekonomi. Eğer Türkiye, Soğuk Savaş’ın dar ulus-devlet ölçeğinden sıyrılmışsa dikkatlerini Latin Amerika’dan Pasifik’e kadar genişletebilmişse bizler de yayıncılık anlamında bu hızı ve derinliği yakalamak zorundaydık. Hiçbir zaman kolay ve günü kurtarma derdinde olmadık. Bu yüzden dünyanın birçok ülkesinden isimleri aramıza kattık, daha da katacağız.
Bugüne kadar Derin Ekonomi’nin niteliğine ve içeriğine yönelik eleştiri neredeyse hiç almadık. Tam aksine çok yoğun tebrik ve takdirler topladık. Aldığımız eleştirilerse daha çok derginin başarısına ve kalitesine yönelikti ve bir tür saldırı niteliği taşıyordu. Bunun bir “başarıyı hazmedememe” dürtüsünden kaynaklandığını biliyorduk. Hızla yükselen grafiğinin dikkat çektiğinin farkındaydık ve bunları göze almıştık.
Dolayısıyla bu tür tepkileri hiç önemsemedik. Daha sağlam adımlar atmaya, daha güçlü bir dergi çıkarmaya, yayın çevremizi daha da genişletmeye odaklandık. Bu yolda da devam edeceğiz. Buradan hareketle Sinem Köseoğlu’na, çalışma arkadaşlarıma ve Derin Ekonomi’ye katkıda bulunanlara buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
İlk sayımızın kapak konusu “Müslüman ülkelerin en başarılı 50 CEO’su”ydu. Bir yıl sonra yeni bir liste yayınlıyoruz. Müslüman ülkelerdeki şirketler üzerinde yapılan titiz incelemeler sonrasında en başarılı elli şirket ve CEO belirlendi.
Bu sayıda ana dosyamız ve kapak konumuz bu başarı hikayeleri. Dikkat çekeceğini umuyoruz. Listede Türkiye’den de beş başarılı şirket ve CEO var. Derin Ekonomi ekibi ve şahsım adına kendilerini tebrik ediyorum.
Gelecek sayıda daha güçlü bir Derin Ekonomi’de buluşmak üzere…