ABD BAŞKANI DONALD TRUMP, İKİNCİ DÖNEMİ ÖNCESİNDE TARTIŞMALI DIŞ POLİTİKA HEDEFLERİNİ YENİDEN GÜNDEME GETİRDİ. PANAMA KANALI ANLAŞMASINI MÜZAKERE ETMEYİ ÖNEREN, GRÖNLAND’I SATIN ALMAK İSTEYEN VE KANADA’NIN ABD’NİN EYALETİ OLMASINI TEKLİF EDEN TRUMP’IN BU SÖYLEMLERİNİN ARKASINDA İSE YENİ DÜNYA HAYALİ YATIYOR.
KADRİYE N. TUNÇSİPER
ABD’de yeniden koltuğa oturan Trump, dış politikasında iddialı söylemlerle bir kere daha dikkatleri üzerine çekti. Fahiş fiyatlar ve Çin’in etkisi nedeniyle, Atlantik ve Pasifik okyanuslarını birbirine bağlayan 51 mil uzunluğundaki kritik bir su yolu olan Panama Kanalı’nın kontrolünü ele geçirme niyetini dile getiren Trump, askeri güç kullanma
seçeneğini de tamamen reddetmedi. Trump’ın Çin’in kanalın operasyonlarını kontrol ettiği yönündeki iddialarının asılsız olduğunu belirten kanal yönetimi ise kanalın operasyonuyla ilgili mevcut kurallarda istisnalar yapılmasının kaosa yol açacağı iddiasında bulundu.
DÜNYA TİCARETİNİN KİLİT NOKTASI: PANAMA KANALI
Panama Kanalı ilk olarak 16. yüzyıldan itibaren İspanyollar tarafından düşünülen bir projeydi. Atlantik ve Pasifik Okyanuslarını bağlayarak dünya ticaretinde kritik bir rol oynayan insan yapımı bir geçiş noktası olan Panama Kanalı projesi 19. yüzyıl sonunda başlarken, kanalın inşası 1904’te ABD tarafından devralındı ve 1914’te tamamlandı. Dünya ticaretinin yüzde 6’sının geçtiği kanalda 2016’daki genişletme çalışmaları ile daha büyük gemilerin geçişi sağlanırken, kanal gelirleri Panama ekonomisi için çok daha önemli hale geldi. Bugünkü değeri ile 13 milyar dolara malolan kanal, halen Panama ekonomisinin yüzde 7.7’sini oluşturuyor ve ulusal kimliğin önemli bir parçası olarak görülüyor.
Projenin başlangıcından 1979’a kadar, Panama Kanalı ve çevresi Panama Kanalı Bölgesi Anlaşması uyarınca fiili olarak ABD toprağı olarak kalırken, ABD yönetiminin 1999’da kanalı Panama’ya devretmesine kadar, taraflar 20 yıl boyunca kanal üzerinde ortak kontrol uyguladı. Anlaşma, su yolunun tarafsız kalacağını ve tüm ulusların gemilerine açık olacağını kabul ederken, ABD kanalı herhangi bir tehdide karşı savunma hakkını da elinde tuttu.
ABD, Panama Kanalı’nın en büyük müşterisi ve gemi yüklerinin yaklaşık yüzde 72’si ABD limanlarından geliyor veya ABD limanlarına gidiyor. Son dönemlerde, kanal otoritesi kuraklık nedeniyle geçiş sayısını azaltmak zorunda kalırken aynı zamanda fiyatları da artırmak zorunda kaldı. Kanal, 2024 mali yılında 3,45 milyar dolar net kâr elde etti.
TRUMP’IN TEHDİDİNE ANLAMA GELİYOR?
1999 yılı sonunda Panama Kanalı yönetiminin Panama’ya devri, ABD’de halen tartışmalı bir müzakere süreci olarak nitelendiriliyor. Panama Kanalı’nın devrini, ABD ayrıcalığının kaybı olarak değerlendiren Trump daha önce de kanalın devrini önceki ABD yönetimlerinin ‘zayıf müzakere becerilerine’ bir örnek olarak nitelendirmişti.
Trump, kanalın önceden Panama’ya devredilmesinin bir hata olduğunu ve artık Çin tarafından işletildiğini iddia ediyor. Şu anda kanalın her iki ucundaki limanlardan ikisi Hong Kong merkezli bir şirket tarafından, kanalın kendisi ise bağımsız bir hükümet kurumu olan Panama Kanalı Otoritesi tarafından işletiliyor. Panama Kanalı, askeri açıdan da büyük öneme sahip. ABD’ye ait savaş gemileri ve denizaltılar, kanaldan geçişte öncelik hakkına sahip ve bu durum, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş’ta olduğu gibi Atlantik ve Pasifik arası geçişte kritik hale geliyor. Günümüzde ise kanal, olası bir Çin-Tayvan krizi ya da Pasifik’teki olası krizler sırasında filoların hızlı konuşlandırılabilmesi açısından stratejik bir öneme sahip.
GRÖNLAND ARTIK JEOEKONOMİK MÜCADELENİN YENİ MERKEZİ
Başkanlık seçimini kazandıktan sonra Trump’ın, 2019’daki açıklamasını tekrarlayarak Grönland’ı satın alma teklifini yeniden gündeme taşıması tepkiyle karşılansa da şaşırtıcı olmadı. Kuzey Amerika ile Avrupa arasında köprü vazifesi gören dünyanın en büyük adası, yeraltı kaynakları bakımından zengin bir bölge. Ayrıca küresel ısınmanın etkisiyle buzulların erimesi, yeni deniz yollarının ortaya çıkmasını mümkün kılıyor. Adada bir üssü de bulunan ABD yönetimi, adaya sahip olarak Kuzey Kutbu’ndaki Rusya ve Çin egemenliğini engellemek istiyor.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ebru Caymaz, Kuzey Kutbu deyince jeopolitik açıdan birçok kişinin aklına ABD’nin 2009 yılında yayımladığı jeolojik araştırma raporunda yer alan ve dünya üzerinde henüz keşfedilmemiş doğal gazın yaklaşık yüzde 30’unun ve petrolün yüzde 13’ünün bu bölgede bulunduğu bilgisi geldiğini, bölgeye yönelik rekabetin asıl nedeninin de keşfedilmemiş doğal kaynaklar olduğunun düşünüldüğünü ifade ediyor. Bu analizin eksik olduğunu belirten Caymaz’a göre iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine paralel olarak kapladıkları alan ve kalınlıkları azalan deniz buzları nedeniyle Arktik bölgesi daha uzun süre erişilebilir hale geldi ve bu durum yeni jeo-ekonomik fırsatlar ortaya çıkarıyor.
“Arktik Okyanusu’ndaki denizcilik faaliyetleri temel olarak 4 kategori altında incelenir: transit geçişler, destinasyon trafiği, ithalat/ihracat taşımacılığı ve Arktik içi kabotaj. Bölgedeki ticari deniz faaliyetleri ise Kuzeybatı Geçidi (NWP), Kuzeydoğu Geçidi (NEP) ve Kutupaşan (Trans Polar Geçidi-TPP) olmak üzere temelde üç deniz yolu ve bağlantıları üzerinden olsa da NEP, seyir koşulları açısından erişilebilirliğin en fazla olduğu Arktik deniz yolu olarak kabul edilir” şeklinde konuşan Caymaz, Kuzeydoğu Geçidi’nin seyir koşulları açısından en erişilebilir Arktik deniz yolu olarak öne çıktığını ifade ediyor.
Caymaz, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarındaki verilere dayanarak, Kutuplaşan ve Arktik Köprüsü olarak adlandırılan iki Arktik deniz yolunun alternatif rotalara kıyasla mesafeyi önemli ölçüde kısaltabileceğine dikkat çekerken, Bu deniz yollarının seyre elverişli hale gelmesi durumunda ise Svalbard ve Grönland’ın önemli aktarma merkezleri ve lojistik üs bölgeleri olarak stratejik bir konuma sahip olabileceğini söylüyor.
İstanbul Nişantaşı Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Necmettin Mutlu’ya göre de Kuzey deniz rotası BRICS’te dile getirilmeden hemen önce Danimarkalı taşımacılık şirketi Maersk bir ilke imza atarak konteyner gemisiyle kutup dairesinde sefere çıktı. “Yeni güzergâhın Süveyş Kanalı’nı kullanan Doğu Asya-Avrupa hattını 21 bin kilometreden 12 bin kilometreye düşürmesi ve transit süresini 10-15 gün kısaltması bekleniyordu” şeklinde konuşan Mutlu, BRICS’te gündeme gelen rotaları da dikkate aldığımızda yakın gelecekte ticaret rotası savaşlarının Kuzey Deniz Rotası’na odaklanacağını ifade ediyor.
Devamı Z Raporu Dergisi Şubat 2025 sayısında…