Libya’nın devasa zenginliğini hangi hükümet kontrol ediyor?

Eğer Libya’daki kaosun daha da kötü olamayacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü tüm ulusal ve küresel güvenlik ve finansa yönelik var olan tehdidinden daha da kötüsü söz konusu.

Libya Afrika’daki en büyük, dünyanın ise beşinci büyük petrol rezervine sahip ülke. Ancak etkili bir hükümetin olmadığı ülkede petrol üretimi günlük 400 bin varilin, yani devrim öncesi seviyenin dörtte birine düşmüş durumda ve bunun çoğu da petrol zengini bölge olan Akdeniz sahillerini kontrol eden DAEŞ’in elinde.

Geçen birkaç ay içinde de daha istikrarlı bir durumun oluşacağına dair bir emare yoktu. Birleşmiş Milletler aracılığıyla yürütülen müzakereler sonucu 2015’in sonunda ülkede çatışan taraflar Tunus’ta sürgünde olan politik tecrübesi fazla olmayan işadamı Fayez Sarrac başbakanlığında bir hükümet kurulması için uzlaşmaya vardı.

Kısa bir arka plan. Libya, 2014’ten beri iki rakip hükümetin kontrolü altında. Seçilmiş ve uluslararası kabul gören Temsilciler Meclisi (TM) Trablus parlamentosundan İslamcı milis Libya Şafağı’nın baskını sonucu Ağustos 2014’te taşınmak zorunda kalmıştı. Libya Şafağı, kendi koruması altında İslamcıların öncülüğünde Halife Juveyl başkanlığında Ulusal Kongre Hükümeti (UKH) kurdu. Bu arada TM ise Libya’nın doğusunda hala kontrolü altındaki Tobruk yakınlarında 1970’lerden kalma bir otele taşındı. TM ise bir başka milis gücü olan CIA tarafından eğitilmiş General Halife Haftar’ın kontrolündeki Libya Ulusal Ordusu’nun koruması altında.

Bu ani çıkan sorunların kaynağında Libya’nın devasa zenginliğini kontrol edenler yer alıyor. Üç kurum da burada anahtar rolünde ve hepsi de güç savaşının tam merkezinde yer alıyor: Libya Bağımsız Varlık Fonu toplam 67 milyar doları kontrol ederken, Ulusal Petrol Şirketi ise Libya’daki rezervlerin yüzde 70’ini kontrol ediyor. Libya Merkez Bankası ise ülkenin para kasasını kontrol ederken, Petrol Şirketinin gelirlerini saklıyor ve 100 milyar dolarlık döviz rezervine sahip.

Libya politik uzlaşması ve UKH Avrupa ve ABD ile bölgesel müttefikleri tarafından destekleniyor. Sarraj Batı ile öylesine dost ki bazı yorumcular tarafından kukla olarak tanımlanıyor. Eğer başarılı olup güçlü bir hükümetin devamlılığını sağlayabilirse, dışarıdan yardım isteyerek yeni bir Libya Ordusu eğitilmesini sağlayıp, DAEŞ’e karşı harekete geçebilir. Başka bir deyimle, dış müdahaleyi meşru hale getirebilir, tıpkı 2011’de BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararının desteklediği türden.

Ürdün Kralı Abdullah’ın ABD Kongre liderlerine yaptığı bir brifingde Ocak ayından bu ana Libya’da bin civarında İngiliz SAS komandosunun yerleştiği ve Ürdünlü özel kuvvetlerin de onlara eşlik ettiği sözleri yakın zamanda basına sızdı.

Kralın yalan söylemediğini farz edersek yabancı kuvvetlerin 30 Mart’ta Trablus’a gelen Sarraj ve UKH Başkanlık Konseyi’nin altı üyesinin gelişi öncesi güvenliği sağlamayı amaçlandığı anlaşılıyor.

Sarraj sessizce denizden bir donanma eşliğinde kente geldi. Bu hiç de beklendiği gibi bir zafer karşılaması değildi çünkü hali hazırdaki iki hükümet de Sarraj’ı başbakan veya UKH’yi hükümet olarak tanımıyor ve Trablus’a uçakla gelmesini engellemek amacıyla Libya hava sahasını uçuşa kapattılar.

Trablus’taki donanma üssüne ulaşan Sarraj, buradan fazla ilerleyemedi ve Libya’nın üçüncü parlamentosu ve hükümetini bu sıkı korunan askeri üssünde kurmak zorunda kaldı.

Sarraj gelmeden bir gün önce Juveyl ulusal birlik için geri çekilmeyi kabul etmişti. Ancak şimdi Sarraj ve yandaşlarını ajan olarak niteleyerek ya geri çekilme ya da teslim olma konusunda onlara son bir şans verdiğini söylüyor. Juveyl, UKH ile çalışan herkesi hapsetmekle tehdit ediyor.

Daha da kötüsü UKH aynı zamanda İslamcılar tarafından da sıkıştırılıyor. Libya Büyük Müftüsü anlaşmanın yeniden gözden geçirilmesini istedi ve UKH’nın da ülkeyi terk etmesini aksi halde cihat kapısının açılacağını söyledi.

Nisan başında İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanyol büyükelçileri donanma üssüne gelerek yeni hükümete desteklerini açıkladı ve başkentin yakınlarında silahlar ve bombalar patlarken normalleşme ile barışın çok yakın olduğunu açıkladılar. Nisan ortasında ise İtalyan, Fransız ve Alman dışişleri bakanları ülkeyi ziyaret etti ancak bunun da güvenlik durumunun iyileşmesine bir katkısı olmazken, bakanlar AB’nin Libya güvenlik kuvvetlerini eğitme teklifinde bulundu.

Libya’ya yönelik yabancı güçlerin müdahalesi durumu daha da kötü hale getirdi. 2011 yılındaki ilk müdahale Muammer Kaddafi’nin düşürülmesini ve ülke petrolünün güvenlik altına alınmasını sağladı. Ancak kimsenin Kaddafi sonrası için bir planı yoktu ve kimsenin Libya’nın sosyal yapısının karmaşıklığına ilişkin bir fikri bulunmuyordu. Diktatörü devirmek için yüzbinlerce silahla kuşanan kitleler, şimdi o silahları bırakma konusunda pek istekli davranmıyor. Ya da en azından bir çeşit uzlaşma, barış ve düzen oluşana kadar. Sonuç olarak ülke çapında 2 bin ayrı milis kuvveti ülke çapındaki kaynak ve güç için savaş veriyor; Libya’nın nüfusu ise sadece 6 milyon.

Ve bir de DAEŞ var. Suriye ve Irak’ta büyük bir baskı altında olan grup, kısmi olarak Libya’ya güvenlik ve merkezi hükümetin olmadığı ve gelişmek için verimli toprakların olduğu petrol kuyuları ve insan kaçakçılığını yönetebileceği bir alana taşınmış durumda.

Başkan Obama’nın Libya müdahalesi için “Başkanlığımın en büyük hatası” demesinin nedenini anlamak zor olmasa gerek.

 

Dikkat çekenler...