Aralık 1983 yılında bakanlar kurulu kararıyla “İslami Finans” yani “Katılım Bankacılığının” temelleri atılalı 25 yıllık bir süreyi geride bıraktık. Katılım Bankacılığı Aralık 2017 yılsonu itibariyle 160 milyar TL büyüklük ile Bankacılık sektöründen sadece yüzde 5 pazar payı alarak ne yazık ki “muhafazakar!” bir dönem geçirmiştir. Beklenen gelişimin gösterilmemesinde mevzuatların eksikliği, insan kaynağı yetersizliği, akademik fikri yayınların eksikliği sıralansa da ana unsurların bu konular olmadığı aşikârdır. Zira katılım bankacılığı uzun soluklu düşünmek yerine ekseriyetle günü kurtarmak derdinde; İslami Finans Felsefesine katkı sağlamak yerine kısa vadeli karın peşinden koşmaktaydı. Ancak yakın zaman evvel devlet elinin bu sektöre değmesi ile belli ki bu süreç değişim içine girmiştir.
Türkiye’de Katılım bankacılığı finansman sağlamada önemli hacmi murabaha yolu ile oluşturulmaktadır. Murâbaha İslâm hukukunda, fiyatı “maliyet+kâr marjı” formülüyle hesaplayan bir spot satış sözleşmesidir. Murâbaha yönteminde banka, müşterisinin talep ettiği malı satın alıp belirlenen oranlarla vade farkını ekleyerek müşterisine satar. Bu sistemde müşteri malın peşin fiyatı ve bankaya ödeyeceği kâr payı konusunda bilgi sahibidir. Bir malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatının bir olmayacağı aşikârken ve iktisaden enflasyon varlığından dolayı sağlanan finansmanın değer kaybedeceği hükmünden dolayı iki fiyat arasında fark olması makuldür. Ancak bu oranın ne kadar olacağı fıkhen de tartışma konusudur. Her ne kadar piyasa bu oranı belirler dense de akıllarda soru işaretleri oluşturması da normal kabul edilebilir.
Elbette sağlanan finansmana kaynak bulma ihtiyacı da diğer temel konudur. Sukuk (kira sertifkası) bu kaynağa bireysel mevduat toplama yanında temel teşkil etmektedir. Bireysel mevduattan kasıt katılım finansman hesaplarıdır. Sukuk; bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını göstermektedir. Diğer bir deyişle sukuklar temel olarak varlık sepetinde sahiplik hakkından oluşan yatırım sertifikalarıdır. Sukuk, bir borç enstrümanı değildir; temelinde mutlaka bir dayanak varlık bulunmaktadır. Sertifika sahibine dayanak varlıktan doğan gelirden istifade etme hakkını tanır. Gelir, faizsiz bankacılık prensiplerine uygun olan varlıklardan elde edilir (Örneğin, gayrimenkulün kiralanması). Her ne kadar buraya kadar her şey normalse de sukuklarda da dünyada kabul gören haliyle yüzde 33 oranında varlık kalanında murabaha gibi diğer yöntemlerden gelen bir hak bulundurulmaktadır. Bu işlemlerde de sabit oranlar kullanımı nedeniyle, ayrıca kiralanan varlığın geri satım taahhüdü ile sabit fiyattan verilmesi işlemi nedeniyle fıkhen de caiz olduğuna dair her işlem ayrı ayrı değerlendirilmek durumunda kalınmaktadır. Dolayısıyla şeffaflık en temel gereklilik halini almaktadır.
Devamı Derin Ekonomi Mayıs 2018 sayısında …