İran nükleer programı karşısında ABD’nin değişen tutumu

ABD Başkanı Donald Trump 13 Mart’ta Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı görevden aldığını Twitter hesabından duyurarak, yerine İran’a karşı şahin tutumuyla bilinen CIA Direktörü Mike Pompeo’yu getirdi. Bu atama İran’la yapılan nükleer anlaşma açısından hiç de hayra alamet değil. Seçilmesinden bu yana, Trump İran’ın anlaşma şartlarına uyup uymadığını periyodik olarak tasdik ederek, uyduğu takdirde birkaç aylığına yaptırımlardan feragat ediyordu. Ancak şimdiye kadar bu gönülsüzce ve kısmen Tillerson’ın zoruyla gerçekleşti. Tillerson’ın gidip Pompeo’nun gelmesiyle birlikte, bütün işaretler ABD’nin Mayıs’ta bir sonraki tasdik tarihinde anlaşmayı bozmaya niyetli olduğunu gösteriyor.
Ancak, Trump yönetimi çelik ithalatına vergi getirme ve Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme gibi ihtiraslı hamlelerle gemileri yaktığı için başlıca müttefiklerinden ve diğer uluslararası ortaklarından destek almakta zorlanacaktır. Bütün bu gelişmeler İran’ın anlaşmanın şartlarını çiğnediğine dair çok az kanıt olduğuna ve ABD’nin sırt dönerek anlaşmayı ihlal eden taraf gibi göründüğüne işaret ediyor.
İran nükleer anlaşmayı ihlal etmediği için AB bu ülkeye uyguladığı yaptırımları yenilemeyecek. ABD İran’la ilişkisi olan bankaları yeni yaptırımlarla tehdit ederken, İran yaptırımlar altında bile Çin’e yaptığı petrol ihracatında yuanı ödeme birimi olarak kullanıyor ve aynı zamanda Hindistan, Rusya ve diğer birçok ülkeden ithal edilen malları petrolle takas ediyordu. İran petrolünün büyük bir kısmını Çin ve Asya-Pasifik ülkelerine ihraç ettiğinden, Trump yaptırımları yenilese de yenilemese de, Çin’in yürürlüğe girmesi an meselesi olan petro-yuan cinsinden ham petrol vadeli işlem sözleşmesini tercih edecektir.
Kuşkusuz İran nükleer silahlara sahip olmaktan vazgeçmeyecekti. Ancak ABD yıllar önce İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore gibi ülkelerin dünyaya meydan okuyup nükleer silah edinmesine ses çıkarmayınca, İran’a karşı kullandığı ahlaki sav zayıfladı. ABD, İsrail’in kışkırtmasıyla İran’ın nükleer programını ve nükleer anlaşmayı çok sert bir biçimde kınadı. Oysa, nasıl ki Fransa’nın İsrail’in nükleer silah programında payı var ise, ABD de İran’ın nükleer programını ortaya koyan oyuncu idi. İran Şah’ının nükleer programı başlattığı 1970’lerde hem ABD hem de CIA programın nihai amacını biliyordu. Ancak yeri geldiğinde ve gerektiğinde buna göz yumdular.

Devamı Derin Ekonomi Nisan 2018 sayısında …

Dikkat çekenler...