Güç savaşları, harita savaşları

Sovyetlerin çöküşüyle başlayan, büyük oranda Kuzey Afrika-Ortadoğu-Güney Asya merkezli devam eden güç hesaplaşmasının en tehlikeli haliyle yüz yüzeyiz. Kriz, hiç bu kadar keskinleşmemişti ve hiç bu kadar çok taraflı olmamıştı.

Demografik düzenlemeden enerji koridorlarına, jeopolitik güç gösterisinden siyasi haritaların yeniden şekillendirilmesine, kimlik savaşlarından kaynaklar üzerinde yürütülen acımasız kavgalara kadar birçok başlıkta aynı krizi tanımlamak, tartışmak ve aynı sonuca ulaşmak mümkün.

Dolayısıyla, herkes bu başlıklardan her hangi biri ile “aslında neler olduğunun ve neler yaşanabileceğinin” doğru tespitini yapabilir. Kavga her ne kadar bizim coğrafyaya odaklansa da, hesaplaşma küresel ölçektedir. Kavga ne kadar petrol ve doğal gaz kaynaklarının paylaşımıyla öne çıksa da servis ediliş biçimi kimlik eksenlidir. Kavga ne kadar iç savaş, işgal ya da terörle tartışılsa da nihayetinde siyasi haritaların değiştirilmesine, güç haritasının yeniden biçimlendirilmesine yöneliktir.

Bu yüzden, içinde bulunduğumuz coğrafyadaki en küçük tartışma, dar kapsamlı çatışma, sıradan bir örgüt, sıradan bir örtülü operasyon, politik manevralar, ülkelerin pozisyon alışları hep bu büyük ölçekli kapışmanın yansımalarıdır. Terörle küresel savaş ilan edenlerin, Suriye’de terör örgütleriyle açıktan ortaklık kurabilmelerine, varolan ortaklıklarını gizleme gereği bile duymamalarına bu çerçeveden bakmak lazım.

Atlantik ekseni ülkelerinin birbirine karşı terör örgütlerini bile seferber ediyor oluşu gelinen vahim durumu gözler önüne sermektedir. Bu iş görme yöntemi, birkaç adım sonra çok daha ürkütücü eylem ve tavırlarla kendini gösterebilecektir.

Suriye meselesi bu yüzden küresel bir meseledir. Bölgesel savaş, Suriye üzerinden servis edilmekte, Kızıldeniz-Basra Körfezi-Akdeniz arasında kalan bütün coğrafya savaş bölgesi olarak öne çıkarılmaktadır. Öyle görünüyor ki, bu bölgedeki bütün ülkelerin ulusal sınırları tartışmalı hale getirilecektir. Yüz yıl önce olduğu gibi, yeni bir Ortadoğu biçimlendirmek, ağırlıklı olarak demografi, enerji, mezhep eksenli yeni haritalar dayatılacaktır. Türkiye dahil, hiçbir ülke bu tehlikeden uzak değildir.

Irak işgalinin ilk aylarında tartıştığımız, o günlerde fantastik tartışmalar gibi gösterilen bu ihtimal, Suriye meselesi ile daha da berraklaşmıştır. Suriye meselesinden hemen sonra Basra Körfez ve Suudi Arabistan yıkıcı bir fırtınanın etkisi altında kalacaktır. Daha Suriye meselesi bir sonuca ulaşmadan savaşın Türkiye’nin güney bölgelerine servis edildiği gerçeğiyle yüzleşiyorsak, Türkiye bir tür işgal girişimlerine karşı mücadele etmek zorunda kalıyorsa, mücadele ettiğimiz örgütler müttefiklerimiz tarafından “dost ve ortak” ilan edilebiliyorsa, fırtınanın bize de yöneldiğini artık görmek zorundayız.

Bugün, bölgesel kaosa fırsatçı bir gözle bakan, fırtına bulutları arasına gizlenerek mevzi kazanmayı tercih eden İran, belki Türkiye’den çok daha acılı bir saldırıya maruz kalacaktır.

Coğrafyanın yeni haritası nasıl şekillenecek? Soru budur, geleceğimiz bu soruya vereceğimiz cevaba göre biçimlenecektir. Öyleyse duruşumuzu, kelimelerimizi, bakışımızı, mücadele yöntemlerimizi, gelecek planlarımızı kökten değiştirme zamanı gelmiş demektir.

Derin Ekonomi, sadece ekonomi dergisi değildir. Dünyanın içinde bulunduğu durum, kaynaklar ve güç mücadelesi bizim de yayın perspektifimizi, alanımızı belirlemektedir. Bu yüzden son sayılarda kapak dosyalarımız özellikle bu alana yönelmiştir. Önümüzdeki dönemde benzer tartışmalara daha geniş yer vermeye çalışacağız.

Derin Ekonomi, küresel ölçekte bu restleşme, hesaplaşma, barış arayışları, ekonomik eğilimler ve en önemlisi de Türkiye’nin içinde yer aldığı her olayın, her gelişmenin tam merkezinde yayın yapmaya devam edecektir.

Nisan’da yeniden buluşmak umuduyla…

 

Dikkat çekenler...