Ekonomi politiğinde büyük yol ayrımı

Pandemiyle birlikte ülkelerin dağıttığı karşılıksız paralar ve Rusya-Ukrayna savaşı tüm dünyada enflasyonu rekor seviyelere taşıdı. Merkez bankaları ise çareyi “Ortodoks politika” olarak nitelendirilen parasal sıkılaştırmada bulmaya çalışıyor. Ancak başta Fed olmak üzere merkez bankalarının yaptığı eş zamanlı faiz artırımları dünyayı resesyona sürüklerken, enflasyonu düşürmekte de yetersiz kaldığı görülüyor. Örneğin faiz silahını Mart ayında ilk çeken Fed, şu ana kadar 300 baz puan faiz artırımına gitti. Ki siz bu satırları okurken 300 baz puana ek olarak 75 ya da 100 baz puan daha faizi artırmış olacak. Ancak bu denli yüklü faiz artırımına karşın enflasyonu ancak yüzde 9,1’den yüzde 8,2’ye çekebildi. Bunun yanında çekirdek enflasyon olarak nitelendirilen enerji ve gıda hariç enflasyon rekor kırmaya devam ediyor. Peki, enflasyon neden düşmüyor? Çünkü dünya arz yönlü enflasyonla karşı karşıya. Sıkı para politikası ise ancak talebi baskılar, arz şoklarını çözemez. Aylardır Z Raporu’nda dikkat çektiğimiz konu artık dünyanın da gündeminde. Türkiye bu süreçte dünyadan ayrışarak faizi artırmak yerine faizi indiriyor, bu yöntemle arzı artırarak, arz yönlü enflasyonla mücadele etmeye çalışıyor. Türkiye’nin uyguladığı politika pek çok çevre tarafından eleştiri konusu oldu. İktisat bilimine aykırı olduğu söylendi. Peki, gerçekten öyle mi? Z Raporu’nun Kasım sayısında dünyanın tartıştığı bu konuyu gerek Türkiye’nin gerekse dünyanın önde gelen iktisatçılarına sorduk ve dünyanın düştüğü büyük yol ayrımını iktisat bilimi açısından analiz ettik. Kısaca özetlemek gerekirse literatürde enflasyonla mücadelenin 2 yöntemi var. Enflasyonla mücadele edilmek istendiğinde ya toplam talebi kısmak ya da toplam arzı artırmak gerekiyor. Toplam arzı artırmaya yönelik politika (arz yönlü iktisat) olarak anılıyor. Eğer bir ekonomide arz şoku nedeniyle fiyatlar genel düzeyi yükselmişse talep yönlü iktisat politikası izlemek durgunluğun daha da artmasına neden olacağından toplam arzı artırma amaçlı tedbirlerin alınması gerektiği belirtiliyor. Toplam arzı artırmaya yönelik politika bir yandan arzı artıracağı için fiyatların yükselişini engelleyen bir özelliğe sahip. Örnek vermek gerekirse, bir ülkede ihtiyaç duyulan ve ihracat yapılan ürün miktarını karşılayan üretim yapılamıyorsa, faiz artırımıyla talebi kısarak fiyatlar aşağı çekilemez. Hele ki maliyetleri yükselten enerji fiyatları gibi yönetemediğiniz bir argüman varsa, sıkı para politikası da işe yaramaz. Parasal sıkılaştırma üretimi yavaşlatan, yatırım iştahını baltaladığı için enflasyonu durduramadığı gibi ekonomileri resesyona sürükleyen bir adım. Tam da işte bu yüzden Türkiye, “Türkiye Ekonomi Modeli” ile tam da bilime uygun bir politikayla arzı artırarak enflasyonda kalıcı düşüş hedeflemekte. Lafı daha fazla uzatmayalım, Kasım sayımızda değerli bilim insanlarının görüşlerini ayrıntılı olarak okuyabilirsiniz.

Kasım sayımızda Türkiye’nin son yıllarda küresel rekabet gücünü en hızlı artırdığı alanlardan biri olan savunma sanayiide geldiği aşamayı gözler önüne seren bir söyleşiye yer veriyoruz. TUSAŞ Genel Müdürü Prof. Dr. Temel Kotil, üretilen en yeni ürünleri ve projelerdeki son durumu Z Raporu’na anlattı. Enerji gündemimizden düşmüyor. Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken OPEC’in aldığı günlük 2 milyon varillik üretim kısıntısı ve Putin’in “Türkiye doğalgaz merkezi olacak” açıklamasının yansımalarını araştırdık. Değerli görüşlerle enerji denkleminde yaşanan değişimi de ortaya koymaya çalıştık.

Bunlar Kasım sayımızda öne çıkan başlıklar, Türkiye ve dünya ekonomisinde yaşanan daha pek çok gelişmeyi Kasım sayımızda okuyabilirsiniz. Keyifli okumalar…

Dikkat çekenler...