Asya topluluğuna doğru mu?

Ağustos başında Japonya’nın Nagoya şehrinde “Asya Konvansiyonu” (One Asia Convention) adlı bir konferansa katıldım. Her ne kadar yirmi yıl kadar önce Japonya’ya ilk ziyaretim sırasında Tokyo, Kyoto ve Hiroşima’da geçici bir süreliğine kaldığım dönemde Nagoya’yı ziyaret etmek istesem de, başta Asya ülkeleri ve benim gibi dünyanın diğer bölgelerinden 500’den fazla delegeyi bir araya getiren Nagoya konferansıyla ilgili yüksek beklentilerim yoktu.
Fakat yanılmışım. Konferans merak uyandırıcı ve ufuk açıcıydı. Olanları anlatmaya başlamadan önce, kendimi nasıl orada bulduğumu ve bu konferansın ne hakkında olduğunu açıklamam gerekecek. 2015-2016 akademik yılından bu yana, Ekonomi Bölümü’nden bir meslektaşımla beraber “Asya’da Ekonomi ve Politika: Bir Asya Topluluğuna Doğru” adlı lisans dersini veriyorum. Uzmanlık alanı Asya’nın ekonomisi, siyaseti, uluslararası ilişkileri, bölgeselciliği ve kültürü üzerine olan yurtiçinden ve yurtdışından öğretim görevlilerini bünyesinde bulunduran bu ders, gelecekte ekonomik, eğitimsel ve kültürel alışveriş yoluyla Asyalılar arasında ortak bir değer duygusu temelinde bir Asya Topluluğu kurmayı amaçlayan Asya Vakfı (One Asia Foundation) tarafından finanse edilmektedir. Nitekim, bu alanda 500’den fazla dersin şu anda dünya çapında verildiğini veya hazırlık aşamasında olduğunu öğrendiğimiz Nagoya konferansı da bu girişimin gücünü yansıtıyordu. Kadir Has Üniversitesi ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi şu anda lisans eğitim programlarının bir parçası olarak bu dersi okutan iki Türk üniversitesiyken, diğer iki üniversite daha bu dersi başlatmak üzere. Girişimin başarısı, en azından ders ilk açıldığı dönem 20 öğrencinin, 2016 yılında ise yüzde 300 artış kaydederek 60 öğrencinin aldığı Kadir Has Üniversitesi dikkate alındığında bile açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ancak konferans, organizatörlerin vizyonlarının başarılı bir şekilde uygulandığını göstermesi münasebetiyle sadece bir kutlama olayı değil, aynı zamanda, insanlığın insanlık tarihi boyunca yaşadığı şiddet düzeyini azaltmakla eş değer tutulan barışın doğası hakkında da son derece entelektüel bir söyleşi idi. Barış ancak başkalarının acılarına karşı belli bir derecede empati kurmakla gerçekleşebilir. Aslında barış tarihsel açıdan nispeten yeni bir terim olması hasebiyle nasıl tanımlanacağı konusunda da bir fikir birliği bulunmaması yeni bir durumdur. Barış devletler arasında bir savaşsızlık durumuyla mı, yoksa çirkin yüzünü nerede ve ne zaman gösterdiğine bakmaksızın şiddeti azaltmakla mı ilgili? Esasında, barışı yerleştirmek için gerekli olan iki unsur, devlet ve konferansta çokça temsilcisi bulan eğitimcilerdir.

Devamı Derin Ekonomi Eylül 2017 sayısında …

Dikkat çekenler...