Adalet esaslı katılım ekonomisi

Yaşanan her küresel ekonomik krizde kapitalizmi tartışmaya devam ediyoruz. En son 2008’de yaşanan tartışmalar bu kez pandemiyle bir kez daha gündeme geldi. Kapitalizmin kendi krizlerini doğurduğu ve gelir adaletsizliğini yaşanan her krizde derinleştirdiği artık yadsınamaz bir gerçek. Peki yerine ne gelmeli, ne gelmemeli? Yeni bir ekonomi politik arayışında geçmişi asırlar öncesine dayanan faizsiz finansı artık tüm dünya tartışmaya başladı. Ekonomik krizlere karşı daha dayanıklı olabileceği gerçeği artık tüm dünyanın gündeminde. Batının dini otoriteleri bile artık kapitalizmi “yeni tiranlık” olarak nitelendirmiş ve “krizlere karşı İslam iktisadını incelemek lazım” ifadelerini kullandılar. İktisadın temelinde ahlak yatar. Ancak bugün gelinen noktada giderek bundan uzaklaştığımız görülüyor. Katılım ekonomisi işte tam da bu noktada yeni bir ekonomi politik arayışında dünya için bir kurtarıcı niteliğinde. Faizsiz finansın ya da katılım ekonomisinin temelinde adalet esastır. Faizsizlik ana prensibinin yanında, sistem konvansiyonel sistemde olduğu gibi borç ve faize dayanmaz, aksine ortaklık ve alış veriş akdine dayanır. Fon toplamada ve fon kullanımında esas olan ortaklık ve katılımdır. Faaliyet alanı reel ve gerçek ekonomidir. Risk paylaşımı esastır, riskler paylaşılır. Haksız kazanç, karaborsacılık yasaktır. Katılım ekonomisi kavramı, insanı ve insan emeğini önceleyen ve önemseyen bir kavramdır. Ortaklı, dayanışmayı ve yardımlaşmayı hayatın parçası haline getirir. Katılım ekonomisi hem üretimi hem de paylaşmayı önceler. Katılım ekonomisi, haksız kazanca, sömürüye ve adaletsizliğe karşı bir duruşu temsil eder. Bu nedenle de hem dünyada hem de Türkiye’de katılım ekonomisinin daha fazla yaygınlaşması oldukça önemli. Hatta Türkiye’de daha da önemli. Nedeni ise faiz hassasiyetinin Türkiye’de yüksek olmasına rağmen, katılım finansın yeterince gelişmemiş olması. Bugün faiz hassasiyeti olan tasarruflar dövize ya da altına kayıyor. Bunu veriler üzerinden anlatmak gerekirse Türkiye’nin cari açık ve altın ithalatına bakmak yeterli. Türkiye bugün altın ve enerji ithalatını dışarıda bıraktığımızda cari fazla veriyor. 2022’de Türkiye 48,8 milyar dolar cari açık verdi. Altın ve enerjiyi dışarıda bıraktığımızda ise 50,7 milyar dolar cari fazla verdi. 2022’de ithal edilen altın miktarı ise 20,4 milyar dolar. 2020’de ise bu rakam 25,2 milyar dolar ile rekor kırmıştı. Başka bir ifadeyle kabaca 2022’deki cari açığın yarısı altın ithalatından kaynaklandı. Neden bu kadar altın ithal ediyoruz? Büyük ölçüde bankacılık sistemine girmek istemeyen faiz hassasiyeti olan kesimin tasarruflarını fiziki altında değerlendirmesi nedeniyle. Bunun yerine tasarruflar katılım bankalarında değerlendirilse Türkiye’nin tasarruf açıkları büyük ölçüde giderilmiş olacak. 2022’de yüzde 8,6 seviyelerinde olan katılım bankalarının payının çok daha yüksek seviyelere çıkması, sisteme olan güvenin artırılması, yeni ve anlaşılır enstrümanların çıkarılması oldukça önemli. Dünyanın yeni bir ekonomi politik sistem arayışında olduğu bir süreçte ve Türkiye için de sıraladığımız bu nedenlerden ötürü son derece önemli olan “Katılım ekonomisi”ni bu ay Z Raporu’nda masaya yatırdık. Bir süredir Türkiye’de bu bilincin daha fazla yerleşmesine katkıda bulunmak adına İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Yönetim, Girişimcilik ve Liderlik Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan “Faizsiz Yatırım” verilerini aylık olarak yayınlıyoruz. Son hali üzerinde çalışılan Katılım bankalarıyla ilgili yasa taslağına dair yeni gelişmeleri de ilerleyen sayılarda da detaylı işleyerek bu alanda daha farkındalığın oluşmasına katkı sağlamayı hedefliyoruz. Sabahattin Zaim’in de ifadesiyle faizsiz bankacılık sadece şekilsel bir değişiklik değil aynı zamanda bir muhteva ve yapı değişikliği.

Kapağa taşıdığımız katılım ekonomisi dışında bu ay Z Raporu yine farklı araştırma ve dosya konularının yanı sıra iş dünyasının önde gelen isimleriyle gerçekleştirdiğimiz söyleşilerle yine dopdolu.

Keyifli okumalar

Dikkat çekenler...