ABD’yi Ortadoğu’da büyük hezimet bekliyor

Akdeniz’den İran sınırına uzanan yüzlerce kilometrelik Türkiye sınırının, terör örgütleri ve ABD tarafından kontrol altına alınması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana karşı karşıya kaldığımız en büyük tehdittir. Bugüne kadar içeriden ve dışarıdan gelen tehditlerin hiçbiri bu ölçüde yıkım potansiyeline sahip olmamıştır.
Çünkü artık bu ülkenin birliği, bütünlüğü hedef alınmaktadır. Çünkü, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenen terör kuşağı aslında bir yabancı garnizon kuşak projesidir ve doğrudan ‘Türkiye Cephesi’ olarak tanımlanmıştır. Bu proje, yıllarca terör örgütleri üzerinden örtülü savaşa maruz bırakılan Türkiye’yi, ilk kez, hem de müttefiklerinden gelen açık saldırıyla karşı karşıya bırakmıştır. Türkiye’nin hem güney kapılarını kapatmak, onun coğrafya ile bütün ilişkilerini kesmek hem de küçültmek, projenin ana hedefi olarak öne çıkmıştır.
Küresel ölçekte güçler hesaplaşması yaşıyoruz. Bloklar arasındaki örtülü mücadele çok sertleşti. Ancak yeni bir durum daha ortaya çıktı: ABD, artık kendi müttefiklerini, beraber yol yürüdüğü ülkeleri tehdit ediyor. Türkiye’ye karşı terör örgütlerini ortak ilan ediyor.
Oluşturduğu terör konsorsiyumunu silahlandırıyor, Türkiye’ye saldırtıyor, istihbarat bilgileri sağlıyor, hedefler veriyor ve o hedeflerle ilgili koordinatlar sağlıyor. Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı, söz konusu haritayı, kuşatmayı boşa çıkarmaya dönük ilk jeopolitik hamleydi. Müdahalenin 15 Temmuz gibi çok ağır bir saldırıdan hemen sonra yapılabilmesi bir tarihi ve coğrafi duruş göstergesiydi. Türkiye uzunca bir süre yine sabretti. 15 Temmuz saldırısını ABD’nin planlayıp uyguladığını bildiği halde sabretti. Dünyanın terör üzerinden bir ülkeyi bu kadar açıktan vurmasına ses çıkarmasını bekledi. ABD’nin kendine gelmesini, yaptığı hatadan dönmesini bekledi, umut etti.
Ancak tam tersi oldu. ABD, olağanüstü silah sevkiyatlarına başladı. 15 Temmuz’u başaramamanın hırçınlığı ile bütün ahlaki ilkeleri bir kenara itip PKK ve DEAŞ üzerinden intikam almaya girişti. Bu tavır, aslında dünyanın ekseninin kaydığına, aslında hiçbir kural ya da teamülün kalmadığına işaretti. Türkiye kararlı biçimde Afrin’den yeniden müdahaleye başladı. ABD’ye rağmen, Avrupa’nın itirazlarına rağmen, bazı bölge ülkelerinin fırsatçılığına rağmen Afrin ve Münbiç’i terörden temizlemeye başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz’den Irak sınırına kadar bütün bölgeyi terörden temizleme gibi bir hedef ilan etti. Türkiye, bütün bu kuşakta otuz kilometre deriliğinde bir güvenlik hattı oluşturmanın ilk adımlarını atıyordu. Erdoğan’ın sözlerine bakılırsa mesele Afrin ve Münbiç’te bitmeyecek, Fırat’ın doğusunda devam edecekti.
Yepyeni bir durum var önümüzde: ABD ile Türkiye artık hiçbir şekilde müttefik değil, düşman ülkedir. Tehdit ABD kaynaklıdır, Türkiye’nin savunması da PKK’ya karşı değil, ABD’ye karşıdır. Afrin müdahalesi Türkiye’nin bir büyük güç olarak öne çıkışının ilanıdır. Artık kendi doğruları ile hareket eden, kendi kararlarını veren, kendi gelecek hesaplarını yapan bir Türkiye vardır ve bu yolda devam edecektir. ABD’nin veya Atlantik ittifakının Türkiye’yi bir daha kontrol altına alma umudu bitmiştir, tarihe karışmıştır. ABD’nin Ortadoğu’daki varlığı bugünden itibaren çok daha kırılgandır. Sadece terör örgütleri ve bölgedeki birkaç küçük ülke ile ABD’nin bu coğrafyada kalması mümkün değildir. Türkiye’nin söz konusu kuşağı boşa çıkarması, ABD’nin bu coğrafyada hezimete uğraması demektir.
Ve Washington yönetimi bu hezimete çok yakındır.

Dikkat çekenler...