SİLİKON VADİSİ DETROİT’LEŞİR Mİ?

Mehmet Ş. Özdemir

Detroit bir zamanlar, otomotive dayanan canlı ekonomisi, kalabalık nüfusu ve kozmopolit yapısıyla ABD’nin bel kemiğini oluşturan şehirlerden biriydi. Petrol fiyatlarının ve dolayısıyla otomobillerin yüksek motor hacimlerinin dert edilmediği bir çağda dünyanın otomotiv başkentiydi. Önce 70’li yıllarda yaşanan petrol krizi, ardından düşük işçi maliyetleri nedeniyle üretimin Çin başta olmak üzere Asya’ya kayması, Detroit’i birkaç on yıl içinde paslanmış bir şehre çevirdi. 

Bugün Amerikan ekonomisinin en büyük lokomotiflerinden biri olan bilişim ve teknoloji endüstrilerinin merkez üssü konumundaki Silikon Vadisi için de, benzer bir gelecek senaryosu konuşuluyor. Bir yandan Donald Trump’ın yatırım, girişimci ve yetenekli insan gücü kaçıran politikaları, diğer yandan rakip ülke ve şehirlerin proje, fikir ve yatırımcı çekme çabaları, ‘Silikon Vadisi bir gün Detroitleşebilir mi?’ sorusunu sorduruyor. 

Gelişimiyle bir ‘proje şehir’ olarak da tanımlanabilecek Detroit, 1900’lerden itibaren otomobil endüstrisiyle birlikte büyüdü. Devasa otomobil ve yan sanayi fabrikalarıyla birlikte iş ve alışveriş merkezleri, gökdelenler, okullar, görkemli kütüphaneler, hastaneler, sinema ve opera salonları birbiri ardına yükseldi. Geçen yüzyıla girerken Henry Ford’un sanayi tarihini değiştiren Ford T modelinin test sürüşünü yaptığı yollar dolup taşıyor, Detroit’te üretilen otomobiller sadece ABD’ye değil tüm dünyaya satılıyordu. Parlak günlerinde işsizlik oranları yüzde 4’ün bile altında olan Detroit şehri General Motors, Ford, Chrysler gibi dev markalara ev sahipliği yapıyor, otomobil üreticileri ihtiyaç duydukları kalifiye iş gücü, gelişmiş lojistik bağlantılar, geniş üretim ve depolama tesisleri gibi olanaklara burada rahatlıkla erişebiliyordu. 1950’lere gelindiğinde dünya üzerinde satılan her beş otomobilden dördü Detroit’te üretilmekteydi. 20. yüzyılın ilk yarısında ürettiği bu zenginliğin tadını sonuna kadar çıkartan Detroit, içine düşeceği büyük krizin öncü işaretlerini 1960’larda almaya başladı. Uzak Doğulu üreticiler, yeni, gelişmiş üretim teknolojilerine sahip fabrikalarda imal ettikleri düşük motor hacimli, ucuz modelleriyle ortaya çıkıyor, Detroit’in rahatını kaçırmaya başlıyordu. Pazardan ciddi bir pay alamasalar bile Avrupalı üreticiler de, daha prestijli, konforlu, güvenli ve şık tasarımlı modelleriyle üst segmentte daha fazla tercih ediliyordu.

YÜZDE 20 İŞSİZLİK

Amerikan otomobil sektörü, zorlu rekabete ayak uydurabilmek için çareyi hammadde ve parça tedarikinde daha fazla ithalata yönelmekte aradı. Ancak bunlar da işe yaramadı. İşsizlik hızla
artarak yüzde 20’lerin üzerine çıktı. Bir zamanlar ABD’nin en fazla göç alan ve en yüksek istihdam sağlayan şehirlerinden biri olan Detroit, hızla diğer şehirlere göç vermeye başladı. Henüz iflas bayrağı çekmemiş Amerikan otomobil üreticileri ise üretimlerini bir bir ülke dışında kurdukları tesislere kaydırmaya başladı. Dev endüstri şehri, sosyal çalkantıların da eşliğinde, kaçınılmaz bir ekonomik çöküşe doğru sürüklenirken, birbiri ardına kepenk indiren devasa tesisler çürümeye terk edildi.

Devamı Derin Ekonomi Aralık 2017 sayısında …

Dikkat çekenler...