Barış Pınarı’ndan sonra Suriye’de yeni ihtimaller

ABD İLE VARILAN BARIŞ PINARI MUTABAKATI SONRASI GELİŞMELER NE YÖNDE GERÇEKLEŞİRSE GERÇEKLEŞSİN, TÜRKİYE ARTIK SURİYE’NİN GELECEĞİNDE VE DOLAYISIYLA CENEVRE SİYASİ GÖRÜŞMELERİNDE ABD VE RUSYA’NIN YANINDA EN ETKİLİ ÜÇ AKTÖRDEN BİRİDİR. BU, ANKARA’NIN SAHADAKİ BAŞARISININ DİPLOMASİ MASASINA NASIL YANSIDIĞININ SOMUT BİR KANITIDIR. BÖLGESEL GÜÇ DENGESİ PAZARLIKLARI ARTIK BU SOMUT GERÇEKLİK BAZ ALINARAK BAŞLAYACAKTIR.

PROF. DR. NURŞİN ATEŞOĞLU GÜNEY

9 Ekim 2019 tarihinde, Türkiye Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusundan kendisine yönelen başta PYD/PKK olmak üzere terör tehdidini ortadan kaldırmak için Barış Pınarı Harekatı’nı, uzun süredir devam ettiği askeri hazırlıklardan sonra başlattı. Ankara, bu askerî harekâtı başlatmadan önce, söz konusu alanda güvenli bir bölge oluşturulması adına başta ABD olmak üzere Avrupalı müttefikleri, Rusya ve İran gibi bölge ülkeleri ile BM, NATO gibi uluslararası kurumlar nezdinde sorunun çözümü için gerekli diplomatik temaslarda bulunmuş ve bu çerçevede sağduyuya uygun birçok öneriyi uluslararası toplumun gündemine getirmişti. Ankara’nın diplomatik çabaları özellikle Washington DC’de ABD’nin Ortadoğu politikası konusunda süregiden kafa karışıklığına takıldığı için, Türkiye nihayetinde bölgeye yönelik tek taraflı askerî harekâtı başlatarak dosta düşmana Türkiye’nin caydırıcılığının inandırıcı ve yeterli olduğunu bir kez daha kanıtladı. TSK unsurlarının, Suriye Milli Ordusu (SMO) unsurlarıyla beraber operasyonun taktik ve stratejik merhalelerinde hızla yol alması, Tel Abyad ve Resulayn hattındaki ilerlemenin Rakka’ya kadar uzanabileceğinin fark edilmesi, ABD askerlerinin Mümbiç’ten çekilmesi ile başlayıp, ABD-Türkiye heyetleri arasındaki mutabakat imzalanması ile sonuçlanan bir sürecin fitilini de yaktı.

Aslında Türkiye’nin sahada ve masada sahip olduğu bazı avantajlar nedeniyle ABD’nin çekilebileceği, caydırıcılığının çökeceği tahmin edilse de, sonucun altı gün gibi kısa bir sürede elde edilebileceğini, 2017’den beri ‘küre kuşağını’ kurmak için çabalayıp duranlar öngörmek dahi istemiyorlardı. Bu nedenle çıkartılan kuru gürültü, operasyonun ortak iyilik yaratma, ortak güvenliğe katkıda bulunma amacını gölgelemeyi hedefliyordu. Barış Pınarı Harekâtı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarından sonra Ankara’nın Suriye topraklarında uygulayageldiği yeni önleyici güvenlik stratejisinin bir parçası olarak gerçekleştirildi ve önceki operasyonlardaki gibi PYD/PKK ve DAEŞ terör örgütlerine karşı icra edildi. Harekatın amaçları, Sayın Erdoğan’ın BM’nin 74. Genel Kurul konuşması dahil, çeşitli mecralarda en açık biçimiyle uluslararası topluma duyuruldu. Buna göre Barış Pınarı, öncelikle, Irak Sınırından Ayn el Arab’a kadar olan Türkiye sınır boyunca uzanan 480 km’lik bir alanı terör unsurlarından temizleyecek, böylece sembolik olarak “barış pınar(lar)ının sulayacağı güvenli, terörden temizlenmiş bir alan” yaratılacaktı. Daha sonra, 480 km’lik barış koridoruna, sekiz yıl süren Suriye iç savaşından kaçarak Türkiye’ye sığınmış -ve misafir konumundaki- Suriyeli mültecilerin evlerine gönüllü ve güvenli bir şekilde dönmesinin sağlanması hedefleniyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması hedeflenen barış koridoruna yönelik iskân planlarının netice vermesi halinde, ilk etapta buralara bir milyon mülteci gönderilebilecekti. Böylece, Suriyeli mülteci meselesinde hem Türkiye’nin bugüne kadar tek başına üstlenmiş olduğu maddi ve manevi yük azalacak hem de ileride Avrupa’ya yönelik olası bir mülteci akınının önü kalıcı bir biçimde alınmış olacaktı.

TÜRKİYE-ABD MUTABAKATI

Barış Pınarı Harekatı’nın birinci haftası sonunda, TSK-MSO’nun PYD’ye karşı oldukça hızlı ve askeri olarak başarılı bir ilerleme gerçekleştirdikleri ortaya çıkınca -tüm şahin, küreci vb. kesimleri de dahil- ABD’nin seçenekleri oldukça kısıtlanmış oldu. TSK’nın ilerlemesine karşı ABD bizzat kendi askeri unsurlarıyla karşılık vermeyecekse (ki bunun anlamının NATO için ne olduğu çok net biliniyordu), tek yolun çekilme olduğu Washington DC için görünür hale geldi. Nitekim harekatın başında Türkiye Cumhuriyeti’nin üç bakanına yönelik yaptırım uygulama kararı alıp, Ankara’yı durması için caydırmaya çalışan, bu amaçla tehdit dili kullanmaktan geri kalmayan Trump yönetimi operasyonun 9. gününde apar topar üç önemli yetkilisini (ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey) Ankara ile masaya oturup pazarlık yapmaya yolladı. Bu üst düzey Amerikalı ekibinin ayağının Ankara’da yere değmesinden hemen önce Suriye’nin kuzeyinde ABD askerlerinin Münbiç gibi bazı noktaları boşaltmaya başladığı, boşaltılan yerlere Rejim ve Rus askerlerinin yerleştiği haberleri geliyordu. Kısaca görünen köy kılavuz istemiyor, ABD Suriye’yi hızla ve ‘yenik’ olarak terk ediyordu.

Devamı Z Raporu Dergisi Kasım 2019 sayısında…

Dikkat çekenler...