ABD sonrası dünya alameti: Kudüs!

Nedret Ersanel

ABD sonrası dünyaya ilişkin alametlerin Kudüs’le başladığını yazacak satırları okumaya ne kadar kaldı? Kararı başkan aldığı için ‘Trump sonrası’ diye de anılabilir ama bizzat Beyaz Saray’a yönelik iç iktidar savaşının da eşzamanlı yaşandığı anımsandığında, doğru tarif, ‘Post-Amerika’ olmalı. Kudüs’ün kaderi ile ABD’nin kaderi arasında zıt yönlü bir rabıta var. O bağın bir tarafında ‘dünya düzeni’ var. Mottosu ‘Yeniden büyük Amerika’dır. Diğer tarafta Mekke, Medine, İstanbul ve ‘dünya halkları’ var. Onların mottosu ise ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ Bu düsturun 3 muhatabı var: 1. ABD ve bağ(ım)lıları, 2. dünya halkları, 3. diğer 4 ülke!..

Amerika Birleşik Devletleri’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağı ve büyükelçiliğini de buraya taşıyacağına ilişkin kararının yarattığı bölgesel ve küresel dalgalanmaların en kritik anlarından birinin yaşanacağı gün kaleme alınıyordu bu satırlar.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda dünyadaki hemen tüm ülkeler bu konuda tek tek kararlarını ifade edecekler, nihayetinde de Türkiye’nin öncülüğünde Kudüs savunmasına koşan başta İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri ve yine bölgeye yakın dost ülkelerle, bunun karşısında ABD ve İsrail, ‘müttefikleri’ ama daha çok global ‘şebekesi’ yüzleşecek. Bu elbette bir hesaplaşma ama sorunun da çözümün de ‘sonuçla’ da ilgisi yok.
Çünkü Derin Ekonomi okurları bu satırları okurken karar çoktan belli olmuş olacak ve bunun üzerine bir seri dış politika gelişmesi de sahnelenmiş olacak ama… ABD ve İsrail’in yüzlerine karşı ‘Sen haksız ve zalimsin!’ hakareti tüm dünyanın -kimi çekingen, kimi utanmış, kimi gururlu-ülkeleri, daha doğrusu halkları önünde yüzlerine ‘okunmuş’/söylenmiş olacak. Bu yeterli! Sonra devamı gelecek.
Zaten Washington ve tüm rabıtalı ortaklarının korkusu o. İtiraz sadece ‘kral çıplak’la sınırlı değil. Tahtla da ilgili!..

 

YA ‘AMERİKAN DEĞERLERİ’Nİ YA DA ÖL!
Meşum ve meşhur Henry Kissinger şöyle diyordu: “Birleşik Devletler, dünyadaki en iyi yönetim sistemine sahiptir ve insanlığın geri kalan bölümü, ancak geleneksel diplomasiyi terk edip, onun uluslararası hukuk ve demokrasiye olan saygısını kabul ederse, barış ve refaha kavuşabilir.”
ABD’nin bir başka dışişleri bakanı Madeleine Albright’ın (Clinton hükümeti), “Biz güç kullanmak zorundayız, çünkü biz Amerika’yız” sözleri de aynı şeyi söylüyor aslında. Her ikisi de dünyayı ve insanlığı tehdit ediyor. Tıpkı, BM oylamasında hem bizzat Başkan Trump’ın hem de BM temsilcisi diplomatın, diğer ülke temsilcilerine attığı maillerde yazdığı gibi; mealen, ‘bizim yanımızda değilseniz, karşımızda olursunuz’un aynısıdır.
‘Sistem’ bu. Sisteme yönelik her türlü saldırı politik, ekonomik, askeri veya hepsiyle birlikte saldırıya uğrar, cezalandırılır. Temel ve yakın tarihi tanım bu. Bu ama dünyanın şu anki konjonktürü şimdiye değin işlemiş bu ‘kurulu düzen’ için hâlâ uygun mu? Tahta itiraz, sisteme itirazdır ve muhakkak ve muhakkak bir yüzleşme gerektirir.
‘DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR’ MI?
Türk dış politikasının temel düsturuna dönüşen bu motto, ilk söylendiği günlerde iç siyasete yönelik bir motivasyon, Ak Parti’nin tabanına yönelik bir söylem sayılmıştı. Oysa bugün, bahsettiğimiz ‘düzenin’ taşıyıcı sütunlarını sallayan bir ‘doktrin’e dönüşmüş durumda. Muhatabı tüm dünya olan bu politik iddianın/ithamın üç muhatabı var. Birincisi ABD ve ortakları. İkincisi, dünyanın diğer tüm ülkeleri, üçüncüsü ise o 5 ülkeden ABD dışındaki diğer dördü!

Devamı Derin Ekonomi Ocak 2018 sayısında …

Dikkat çekenler...