Yükseköğretimde beceri mi, bilgi mi? Açık öğretimin örgün eğitimle desteklenmesi için bir model önerisi

Türkiye’de 8 milyon civarında yükseköğrenim gören öğrenci var ve bunların yaklaşık yüzde 55’i açık öğretim öğrencisidir. Örgün eğitim veren üniversite eğitimine yönelik eleştiriler arasında mezunların beceri ve yetkinlik eksikliği ön sıradadır. Bir yandan bütün il merkezlerinde üniversite ve çoğu ilçede fakülte ve meslek yüksekokulu açılması, diğer yandan Anadolu Üniversitesi dışında İstanbul, Atatürk ve Sakarya gibi büyük üniversitelere açık öğretim izni verilmesi, görünürde birbiriyle çelişkili gibi durmaktadır. Çünkü, Doğu veya Güneydoğu’nun görece az gelişmiş illerinde ve ilçelerinde kamu yönetimi, işletme, sosyoloji, halkla ilişkiler, sosyal hizmet, yönetim bilişim sistemleri, sağlık yönetimi, felsefe ve Türk Dili ve Edebiyatı eğitimi alma yerine, kişi büyük bir üniversitesinin açık öğretim programına kaydolmayı yeğleyebilmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki üniversiteler başta olmak üzere orta ve batı Anadolu’da yer alan birçok üniversitede doğa bilimleri, beşeri bilimler ve sosyal bilimler programları adaylardan ilgi görmediği için pasif halde bulunmaktadır. Mühendislik, hukuk, tıp gibi baraj konan bölümler ise yeterli puanı alan aday sayısı az olunca kontenjanlarını dolduramamaktadır.

Türkiye’de kronik hale gelen bu fotoğraftaki sorunun çok boyutlu olduğu söylenebilir. İlk olarak, sorun bir bütün olarak Türkiye’nin sorunudur ve fiziki yatırımların yanı sıra boşta kalan öğretim kadrosunun da atıl kalması nedeniyle ulusal düzeyde bir atıl kapasite sorunu ortaya çıkmaktadır. İkinci olarak, baraj uygulanan programlarda yeterli puanı alamayan öğrenciler üniversite sistemi dışında kalarak hazırlık için para ve zaman harcamakta, öğretim elemanları ise kapasitenin altındaki sayıda öğrenciye eğitim vererek kaynakların etkinsiz kullanımına neden olmaktadır. Dolayısıyla, bir yandan aileler ve öğrenci adayları sisteme girememekte ancak para harcamakta, diğer yandan üniversitelerin fiziki ve insan kaynakları atıl halde beklemektedir. Sonuç olarak, toplumun ulusal düzeyde kaynak etkinliği düşük düzeyde kalmaktadır.

AÇIK EĞİTİMİ, ÖRGÜN EĞİTİMLE BİR ARADA YÜRÜTMEK

2006 yılından sonra kurulan üniversitelerden özellikle doğu ve güneydoğu Anadolu’da olanların öğrenci bulmada ciddi zorlukları söz konusudur. Bu üniversitelerin bulunduğu illerde kendi kapasiteleri kadar açık öğretim öğrencisinin olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Açık öğretim programlarında eğitim gören öğrencilerin eğitim müfredatları, daha ziyade bilgi odaklı, beceri ve yetkinlik kazandırmaya odaklanmamış, çoktan seçmeli ölçme ve değerlendirmeye dayalı ve deyim yerindeyse ezbere dayalıdır. Yaparak öğrenme, takım halinde öğrenme, ekipte veya tek başına sorumluluk alarak yetkinlik geliştirme ve işbaşında öğrenme açık öğretim programları bakımından kolay uygulanacak seçenekler değildir. Dijitalleşmenin hızlandığı, yetkinlik ve becerinin ezbere bilginin önüne geçtiği, müfredatların giderek daha çok küçük modüller halinde mikro yeterlilik olarak tasarlandığı ve serbest öğrenme ve yaygın öğrenmelerin yaygınlaştığı bir ortamda, açık öğretimin kalitesini mutlaka artırmak ve açık öğretimi beceri odaklılığa doğru kaydırmak gerekiyor. Örneğin, fizik, kimya, biyoloji, edebiyat, matematik, yönetim bilişim sistemleri, iktisat ve işletme gibi birçok program vardır ki, kontenjanları boş kalmakta, öğretim kadrosu akademik araştırma dışında bir faaliyet göstermemektedir. Bu durumda, açık öğretim öğrencilerinin belirli zamanlarda beceri ve yetkinliklerini geliştirmek için örgün eğitim veren kısmen veya tamamen atıl durumdaki programlara devam etmeleri hem üniversitelerin bu programlarını çalışır hale getirecek hem de ülkenin insan kaynağının beceri ve yetkinliğini artıracaktır.

Devamı Z Raporu Dergisi Aralık 2022 sayısında…

Dikkat çekenler...