Türkiye’nin yükseliş dönemi başladı

16 Nisan Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçiş kararı, Türkiye’nin siyasi tarihinin en esaslı dönüşümlerinden biridir. Kendine ait, kendi tercihi olan bir yönetim sistemi ile içerideki sistemik kargaşaları geride bırakan Türkiye, artık içeriye değil dışarıya dönük bir ülke olarak öne çıkacaktır. Çünkü 16 Nisan’da yapılan halk oylaması sadece bir seçim, sadece iç politik bir tercih değildir.

Avrupa ülkelerinin, içerideki bütün muhalif çevrelerle, Türkiye ile savaş halinde olan bütün terör örgütleriyle ‘ortak cephe’ kurması, referandumu engellemeye kalkışması, ‘Hayır’ çıkarmak için bütün gücünü kullanması, siyasetçisiyle ve medyasıyla Türkiye’ye adeta savaş açması bile bu işin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Bu önem sadece Türkiye için değil, bölge için de, Avrupa için de böyledir.

Çünkü o esaslı değişim sadece Türkiye’nin siyasi tarihinde olmayacaktır. Coğrafya üzerinden etkin bir güç öne çıkmaktadır. Avrupa ile ‘yeni bir ilişki türü’ denenmesi gündemdedir. Yirminci yüzyılın vesayet altındaki Türkiye’si tarihe karışmış, yeni bir güç yapılanması belirginleşmiştir. Bu da, oyunun kuralları değişecek, bölgesel ve küresel ilişkiler yeni bir forma bürünecek demektir.

Yeni devletin kodları değişecektir. Artık iç politik figürlerle sınırlı kalmayacak, yüzyıllara dayanan tarihsel figürlerini, sembollerini, öncülerini bugüne taşıyacak, geleceğini bu siyasi genetiğe göre dizayn edecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 17 Nisan sabahı Menderes, Özal ve Erbakan’ın kabirlerini ziyaret etmesi, küresel vesayete karşı içeride verilen mücadelede zaferin işaretidir. Erdoğan’ın aynı gün Fatih ve Yavuz’un kabirlerini de ziyaret etmesi ise ilk defa gerçekleştirilmektedir ve bu, hem Doğu’ya hem de Batı’ya, yani dünyaya verilen bir mesajdır.

Aslında bu ziyaretlerle ‘Yeni Türkiye’nin yol haritası ilan edilmiştir. Artık sadece Cumhuriyet Türkiye’si yoktur, onunla birlikte bin yıldır bu topraklarda hüküm süren bütün güçler temsil edilmektedir. Yine Cumhurbaşkanı’nın, 16 Nisan sonrası dış ziyaretler programı, içerideki mesaj dolu ziyaretleri tamamlar niteliktedir. Mayıs ayı içinde Hindistan, Rusya, Çin, ABD ve Brüksel ziyaret edilecektir. Bu ülkeler ve başkentler, küresel sistemin, iktidarın merkez güçleridir, dünya sistemin kurucu unsurlarıdır.

Tam da yeni bir dünya şekillenirken, merkez güçler geçmişin mirasını ve iddialarını bugüne taşırken, tarih yapıcı ülke ve uluslar kendi siyasi havzalarına yönelirken, Türkiye zamanında hamle yapmış, kendi tarihsel dönüşünün temellerini atmış, kurucu ülkeler arasındaki yerini almıştır. Erdoğan’ın içeride ve dışarıda verdiği mesajlar budur. Hem içeriye hem de dünyaya ilan ettiği şey budur: Kurucu ülkeler arasında yer almak… İşte bu, tarihe dönüştür.

İşte bu, 16 Nisan’da verdiğimiz kararın aslında sadece bir sistemik değişim olmadığının, on beş yıldır devam eden büyük dönüşümün kritik eşiklerinden biri olduğunun göstergesidir.

15 Temmuz işgal ve iç savaş saldırısı, bu büyük dönüşümü engellemek saldırısıydı. FETÖ üzerinden yürütülen o çok uluslu müdahale, Türkiye’yi durdurup bu yoldan çevirme müdahalesiydi. Referandum öncesi bütün Avrupa’nın Türkiye düşmanı kesilmesinin nedeni de buydu.

İslamofobi’yi keşfedenlerin, üretenlerin bu sefer ‘Turkofobi’ kavramını harekete geçirme nedenleri de buydu. Mesele çok büyüktü, kavga çok büyüktü. Türkiye, Avrupa içi bir ülke olarak kalmalıydı ve asla kendi yolunu çizmeye cüret edememeliydi. Ama yapamadılar, durduramadılar, engelleyemediler. Çünkü tarihin akışı değişmişti bir kere ve bu belki yüzyıllar sürecekti. Yeni bir dünya şekillenirken Batılı ülkeler gerilerken, çöküşe sürüklenirken Türkiye kendi yükseliş tarihini başlatıyordu. Ve o yükseliş dönemi bize göre başladı.

Artık siyaset de, ekonomi de, dış politika da, toplumsal ilişkiler de bu yeni duruma göre şekillenecektir. Bunun dışındaki bütün tartışmalar teferruattır

Dikkat çekenler...