Postmodern ABD merkantalizmi

Merkantilizim; Avrupa’da 16 ile 18.yy ortalarına kadar sürmüş, iktisat politikasıdır. Merkantilizm deyimini ilk kullanan A. Smith olmuştur. Merkantilist politikanın amacı: Devleti, ulusu zenginleştirmek, güçlendirmek, ülkeye değerli madenlerin getirilmesini sağlamak, değerli maden stoklarını arttırmak, bunun için gerekli önlemleri ve koşulları yaratmaktır. Bu kapsamda devlet ithalata kesin olarak karşıdır. Sadece hammadde ithal edilmesine müsaade edilir. Temel amaç üretimin desteklenmesi ve en yüksek düzeyde kar elde edilerek ülkede altın biriktirmektir. Çeşitli (İngiliz, Fransız, Alman) merkantilizm uygulamaları var olsa da, ülkeden ülkeye fark göstermekle birlikte, her yerde ulusçu ve müdahalecidir.

Liberal ekonomik öğretinin temel öğelerinden “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” (Laissez-Faire) sözü esasen bu merkantalist düşüncenin tam olarak zıttıdır dersek yeridir. Keynes “The End of Laissez-Faire” isimli kitabında Laissez-faire prensibinin tamamen bağımsız halde yorumlanmasının verimsizlik yaratacağını söylerken bile, kastının tam rekabetin sağlanması açısından sadece “denetleme” olduğunu ifade etmişti. Bu prensipten hareketle bilhassa seksenli yıllardan sonra çok hız kazanan “Küreselleşme” (Globalization), ulus devlet sınırlarına takılmaksızın ticaretin gerçekleştirilmesi, ABD’nin tüm dünyaya empoze ettiği temel ekonomik doktirin olmuştur. Elbette hammadde kaynaklarına, ticaret yollarına hakim ABD sanayileşmeyi bitirip teknolojik hamlesini ise çoktan kolaylamış etkin ve verimli ekonomisiyle bu işten yıllarca tek karlı çıkan devlet olmuştur. Ta ki 2000’lere kadar…
GÜN GELDI DEVRAN DÖNDÜ.
Çin’i yıllarca kendi hegemonyası altındaki Dünya Ticaret Örgütüne üye olması için baskı uygulayan ABD, Çin’in üye olmasını takip eden 18 sene sonunda Dünya Ticaret Örgütünün ABD aleyhine sayılabilecek açıklamalarına bile aldırmaksızın hırçınca ticaret savaşına girişmektedir. Daha ilk adımların atıldığı Şubat 2019’da DTÖ “Çin mallarına yönelik bazı ABD tarifelerinin, kurallara uymadığını ve Pekin’in geçici yaptırımları artırması için kapı açtığını belirtti” diyerek egemen güçlerin kendi koyduğu kurallara uymadığını en nazik şekliyle söyleme mecburiyetine hissetmişti.
2019 yılının Ağustos ayına geldiğimizde ticaret savaşının ekonomik boyutunun ötesinde teknolojik boyutunun olduğunu da Huawei olayından açıkça gördük. Nitekim küreyi arzın merkezi New York’tan Los Angeles’e dönmüştü. Para neticeyken esas teknoloji idi. Bu olay ile malların sınırlara takılmaksızın yer değiştirmesi üzerine kurulu liberal sistem, ulusçu tek taraflı gümrük vergileri ve tarifeler ile temelden sarsıldığı haline ek olarak şirketlerin faaliyet coğrafyalarının kısıtlanması cephesinin eklendiğini görmekteyiz.

Devamı Z Raporu Eylül 2019 sayısında …

Dikkat çekenler...