100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma sürecinden bu yana, İslam Dünyası yine çok zor bir dönemden geçmektedir. Türkiye’nin etrafındaki coğrafya adeta bir yangın yerini andırmaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında karışıklıklar, iç savaşlar, darbeler yüzünden yüz binlerce Müslümanın kanları akmakta, gözyaşları sel olmaktadır.
Filistin ve Kudüs’te İsrail’in saldırıları, İsrail’in ABD ile beraber Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın geleceğine ilişkin sinsi planları tam gaz devam etmektedir. Mısır’da 2013 Temmuz başında binlerce kişinin hayatını kaybettiği kanlı bir darbe ile Cumhurbaşkanı Mursi’nin devrilmesinden buyana halkın sıkıntıları artarak devam etmektedir. Libya’da Kaddafi’nin devrilme sürecini takiben patlak veren iç savaşın yıllardır devam etmesi, Suriye’de 11 milyon kişinin göç ettiği, 600 binden fazla insanın öldüğü yıkıcı iç savaş, Yemen’de on binlerce kişinin öldüğü ve milyonlarca kişinin açlıktan ölümle karşı karşıya kaldığı iç savaş yürekleri dağlamaktadır. Irak 2003’den buyana içine düştüğü yıkım ve gözyaşından sonra bir türlü istikrarı ve bütünlüğü sağlayamamaktadır.
Başını Birleşik Arap Emirlikleri’nin çektiği, Suudi Arabistan, Mısır ve Bahreyn’den oluşan dörtlü eksen İsrail ile birlikte bölgeyi dizayn etmeye çalışmaktadır. Bu beşli ittifak ABD’nin himayesinde, Ortadoğu’da, Afrika’da ve diğer dış dünyada Türkiye’nin etkisini ve gücünü kırmaya çalışmakta, İran’a ve Katar’a karşı izole etme ve ambargo uygulama politikası izlemektedirler. ABD’nin İran’a yönelik katı ticaret, finansal ve petrol ambargosu İran’a ciddi zarar vermektedir.
Suriye ise, ABD’nin PYD-YPG’li terör gruplarını himaye etmesi, Rusya ve İran’ın rejim yanlılarını güçlendirme çabalarıyla askeri bir manevra ve satranç alanına dönüşmüş olup, yıkım ve can kaybı her geçen gün artmaktadır. Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Rum kesimi, İsrail ve Mısır üçgeninde, enerji kaynaklarının paylaşımı konusunda Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını ve konumunu dışlayan ittifaka karşı, Türkiye arama ve sondaj gemileriyle, deniz kuvvetleriyle cevap vermektedir.
Bir zamanlar istikrarın sembolü olan Suudi Arabistan adeta istikrarsız ve dengesiz politikalarla, Suud derin devletinin menfur bir şekilde ve hunharca işlediği ortaya çıkan Cemal Kaşıkçı cinayetiyle, dünyada büyük bir itibar kaybı ve beka endişesi yaşamaktadır.
Burma’nın Arakan eyaletinde Rohingyalı Müslümanların uğradığı zulüm ve katliamlar, Afrika’nın birçok ülkesinde açlıkla ve baskıcı rüşvetçi yönetimler altında ölüm kalım mücadelesi veren Müslüman halkların dramı da maalesef devam etmektedir.
Bu manzara karşısında, Müslüman halkların umut olarak baktıkları ve dualarıyla destek oldukları ve destek bekledikleri tek bir kale var. O da Türkiye’dir. 16 yıldır ülkesini istikrar içinde yöneten, büyüten, Filistin’den Afrika’ya, Kıbrıs’dan Asya’ya, Balkanlardan Ortadoğu’ya, Kafkaslardan Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerine varıncaya kadar, karınca kararınca Müslümanların dertleriyle ilgilenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye, tüm dünyada ezilen, dışlanan, horlanan Müslüman halklar nezdinde bir umut ve kurtarıcı olarak görülmektedir. Nitekim 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere 4,5 milyon Müslüman mülteci Türkiye’ye sığınmışlar ve yaşama mücadelesi vermektedirler.
Türkiye güçlenen ekonomisi ile, askeri gücü ile, Suriye, Somali, Afganistan, Kosova, Azerbaycan, Katar ve Kıbrıs’ta barışı korumaktadır. Ayrıca dış ekonomik yatırımlar, TİKA, THY, Yunus Emre Enstitüsü, AFAD, YTB gibi kamu kurumları, İHH, Deniz Feneri, Kızılay gibi sivil yardım kuruluşları eliyle yumuşak güç unsurları olarak tüm dünyada Türk ve Müslüman toplulukları için çok önemli ekonomik, kültürel, ulaştırma faaliyetleri göstermektedir.Bu gelişmeler ve gerçekler karşısında, son 6-7 yıldır hem Türkiye ağır siyasi karışıklıklar, darbe girişimleri ve finansal ekonomik saldırılara maruz kalmıştır. Hem de Osmanlı’nın bakiyesi olan yakın coğrafyamızda yukarıda zikrettiğimiz sıkıntılar ve karışıklıklar tahrik edilmiştir.
İnşallah Türkiye İslam dünyasının umudu ve gür sesi olmaya devam edecektir.