Mülteci krizinin rahatsız edici gerçekleri

New York’ta mülteci ve göçmen konusunu tartışmak için toplanan BM Zirvesi her ne kadar ‘yüce gönüllü’ retorik üretmiş olsa da, temel problemin çözümü konusunda somut adımlar atıldığına dair bir umut vermedi. Toplantıdan çıkan sonuç, 25 sayfalık New York Deklarasyonu oldu. Bu metin BM üyesi devletlerin bir dizi prensip ve yaklaşım belirlemek için görüşmeler başlatmasını öngörüyor ve 2018 yılında mülteciler hakkında küresel bir zirve toplanmasına karar veriyordu.
Toplantıya katılan liderler, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un deyişiyle “tarihi” bir oturuma katılmaktan dolayı kendilerini kutsanmış olarak gördüler. Oysa evlerini terk ederek yokluk içinde yaşamak zorunda kalan milyonlarca insanın sorunun çözümü için somut bir adım atmaktan uzaklardı.
Bu zirve, geçen yıllarda başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan – özellikle Suriye olmak üzere – Avrupa’ya gelen mültecilerin sayılarının giderek nedeniyle gündeme geldi. Başka bir deyişle, mültecileri fakir Avrupa ülkelerine yüklenirken pek de fazlaca umursamayan zengin Batılı ülkelerin liderleri, bu sorun kendi kapılarına geldiğinde yükü hep birlikte paylaşmaktan bahsetmeye başladı.
Başta ABD Başkanı Barack Obama olmak üzere Batılı liderler, uluslararası toplumun Suriye’den ve dünyanın diğer çatışma bölgelerinden kaçan mültecilerin sorunlarının çözümü için daha fazla yardım yapması gerektiğinden bahsetti.
Ancak hiçbiri bütün bu yaşananların ABD ve Batılı ülkelerin politikaları sonucu yaşandığından bahsetmedi. Ya da bu sorunun dünyanın en zengin ülkelerinin kendi çıkarlarını düşünmekten biraz olsun vazgeçse hafifleyebileceğini tartışmadı.
Şimdi Batılı liderlerin canını sıkan bu mültecilerin geldiği ülkeler, geçmişte yine bu ülkelerin askeri müdahalelerinin hedefi olması sadece bir tesadüf mü? Saddam Hüseyin zamanında binlerce Iraklı baskıdan kaçarak, mülteci statüsüne girdi. Ancak ABD öncülüğünde 1991’de başlayan 10 yıllık ambargo ve takibindeki işgal ile bu sayı milyonlara çıktı. Aynı şekilde Afganistan’da ABD işgali ve öncesinde 1980’lerde yürüttüğü vekalet savaşı nedeniyle mülteci akınını hızlandırdı.
Libya’da 2011’deki NATO bombardımanı ve ardından gelen anarşi nedeniyle sadece ülke içinde milyonlarca insan yer değiştirmek zorunda kalmadı ama bir o kadar da yurtdışına kaçmak durumunda kaldı. Aynı zamanda ülkeyi, tüm Afrika için mültecilerin geçebileceği kanunsuz bir hatta çevirerek, insan kaçakçıları açısından bir cennet yarattı. En son Suriye’de dış oyuncuların doğrudan ya da dolaylı müdahaleleri ile korkunç bir iş savaş başladı ve neredeyse nüfusun yarısı evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Vekalet savaşları yapıldı, birbirine rakip politika ajandaları desteklendi. Bir sonraki büyük mülteci krizi ise ABD ve İngiltere’nin desteklediği Suudi güçlerinin pervasız bir savaş yürüttüğü Yemen’de yaşanacak.

Devamı Derin Ekonomi Ekim sayısında …

Dikkat çekenler...