Koronadan sonra popülerleşebilecek fikirler: r > g

Geçtiğimiz ay bu sayfada koronanın yarattığı yeni sosyo-ekonomik iklimin popülerleştirebileceği fikirlerden ilki olarak, Amerikalı iktisatçı ve sosyolog Thorstein Veblen’in 1929 Buhranına giden yolda serdettiği, kendi zamanı için epey sıradışı düşüncelerine kısaca değinmiştik. Bu ay, çok daha yakın bir zamanda yayınlanmış bir kitaba ve onun yazarına bakalım…

Thomas Piketty’nin, 2013 yılında çıktığı ilk günden bu yana epey tartışılan Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital adlı kitabından bahsediyoruz. Geçtiğimiz günlerde aynı mesele çerçevesinde Capital and Ideology adlı yeni bir kitabı da yayınlanan Piketty, kamuoyundaki yaygın kanaatin ya da kitabı için seçtiği isimden kaynaklanabilecek yanıltıcı algının aksine, liberal piyasa ekonomisini dışlayan veya şeytanlaştıran bir ekonomist değil. Kitabının giriş bölümünde de açıkça ifade ettiği gibi, niyeti “hukuk devleti çerçevesinde, adil bir toplumsal düzenin gerçek anlamda ve etkin bir biçimde tezahür etmesini sağlayacak en doğru toplumsal örgütlenme modelinin, kurumlarının ve kamu politikalarının belirlenmesine mütevazı bir katkı sağlamak.”

Piyasanın sürdürülebilir bir ekonomik model sunduğu, ana paradigma olarak daha iyi bir alternatifinin olmadığı, ancak bu modelin birtakım sosyal adalet mekanizmaları ile dengelenmesi gerektiğini söyleyen Piketty, kitabına epigraf olarak 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin birinci maddesini seçmiş: “Toplumsal farklılıklar ancak ortak faydaya dayanabilir.” Bu ifade açıkça, sosyal adalet ilkesine işaret ediyor.

Kitabına zenginliğin paylaşımın son dönemin en hararetli ve tartışmalı sorunlarından biri olduğunu söyleyerek başlayan Piketty’ye göre bu konuda ilk yapılması gereken, geçmişten bugüne kadarki verileri dikkatli bir şekilde inceleyerek gelir ve servet eşitsizliklerine, başka bir deyişle sosyal adaletsizliğe ilişkin ampirik bir manzara çizmektir. Piketty’nin yaptığı da budur. Kitabında, 20’den fazla ülkenin başta 20. yüzyıla ve veri temin edilebildiği ölçüde 19. ve 18. yüzyıla ait emek gelirleri ile sermaye gelirlerini mukayese ederek, ‘kapitalizmin temel çelişkisini’ ortaya koyan grafik bir manzara sunar.

KAPITALIZMIN TEMEL ÇELIŞKISI

Gelir eşitsizliğini azaltan, zenginliğin dağılımını daha dengeli hale getiren dinamikleri ‘yakınsama’ (convergence), aksi yönde etki yaratan dinamikleri ise ‘ıraksama’ (divergence) kuvvetleri diye isimlendiren Piketty, kapitalizmin tarihi boyunca görülmüş en önemli ıraksama kuvvetini ‘r > g’ şeklindeki basit bir formülle ifade ediyor. Piketty’nin geniş çaplı bir veri analizi üzerinden yaptığı tespitlere göre, tarihin büyük bir bölümünde, servetlerin (başka bir deyişle sermayenin) getiri oranı (r), ekonominin büyüme oranından (g) ve dolayısıyla kişi başına düşen gelir oranından daha büyük olmuştur. Toplumsal eşitsizliği, gelir adaletsizliğini oluşturan temel faktör, kapitalizmin giderilmesi neredeyse imkansız bu iç yasasıdır. r > g eşitsizliğinin, geçmişte biriktirilmiş servetin, üretimden ve ücretlerden çok daha süratli büyüdüğünü gösterdiğini, başka bir deyişle “geçmişin geleceği yuttuğunu” söyleyen Piketty, bu eğilimin 21. yüzyıla da damga vuracağını iddia ediyor.

Böyle bir durumda çözüm olarak akla gelen seçeneklerden birinin, sermaye getirisini büyüme oranının altına çekmeye yetecek kadar ağır bir vergi konması olabileceğini söyleyen Piketty, hemen ardından bu çözümün doğurabileceği hayati yan etkiye dikkat çekiyor: “Bunu hiçbir ayrım gözetmeden ve bu denli ağır bir biçimde uygulamaya kalkarsak, birikim mekanizmasının bozulması ve dolayısıyla da büyüme oranının daha da düşmesi riskiyle karşı karşıya kalırız. O zaman girişimciler rantiyeye dönüşmeye vakit bulamaz, çünkü geride girişimci diye bir şey de kalmaz.”Piketty’nin eşitsizliklerin azaltılması, sosyal adaletin sağlanması için önerdiği dengeleme mekanizması ise, sermayeye yıllık artan oranlı bir vergi uygulanmasıdır. Buna göre sözgelimi 1 milyon avronun altındaki sermayelere yüzde 0,1-0,5; 1 milyon-5 milyon avro arasındaki sermayelere yüzde 1; 5 milyon-10 milyon avro arasındaki sermayelere yüzde 2 oranında ve yüzlerce milyon ya da birkaç milyar avro değerindeki sermayelere ise yüzde 5-10 seviyelerine varan bir oranda vergi uygulanabilir. Piketty’nin bu önerisinin muhtemel sonuçlarını görebilmek için elbette uygulanmasını beklemek gerekir ancak bu öneri, piyasanın genel işleyişinin bozulmaması ve girişimci motivasyonunun budanmaması yönündeki hassasiyetiyle, en azından bir kez daha tartışılmaya değer bir fikir olarak önümüzde duruyor.

Dikkat çekenler...