Jeopolitik felaket bu sefer merkez ülkeleri vuracak

Avrupa Parlamentosu’nun ezici çoğunlukla aldığı, Türkiye ile “müzakerelerin geçici olarak dondurulması” kararı Türkiye-AB ilişkilerinde jeopolitik bir sarsıntının, ayrışmanın başlangıcı olur mu? AB’nin gerek kolektif olarak gerekse merkez üyeler olarak Türkiye aleyhine bir rotaya girmesi, had bildirmeye ve ayar vermeye kalkışması, marjinal muhalefetle iş tutması gelecekte daha derin bir pozisyon alacağının işareti olabilir mi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, AB’ye ve merkez ülkelere karşı ağır ithamları, üyelik müzakerelerini gözden çıkarırcasına sorgulama başlatması Türkiye için yeni yol arayışının başlangıcı olabilir mi?
AB ile ayrıştıkça Şanghay İşbirliği Örgütü seçeneğinin tartışmaya açılması bir blöf mü, yoksa Türkiye’nin gerçek arayışlarının bir göstergesi mi? Ankara, İngiltere’nin ayrılma kararından sonra AB’nin dağılma sürecine girdiğine inanıyor olabilir mi? Nitekim Erdoğan’ın Pakistan dönüşü uçakta gazetecilere konuşurken, İngiltere’den sonra başka Avrupa ülkelerinin de birliği sorguladığına dair sözleri, belki de Ankara’nın bakışını ifade eden en çarpıcı cümlelerdi.
Bu soruların cevabı hem AB hem de Türkiye için can alıcı sonuçları ortaya koyacak türden. Uluslararası sistemin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç görmediğimiz ölçüde çözüldüğü, ABD’de aşırı sağın iktidar olduğu ve yeni bir neocon dönemin başladığı, Avrupa’da ırkçılığın hızla yükseldiği ve sıradaki seçimlerde hemen her ülkede aşırı sağın yükselişinin beklendiği, küresel güç haritasının dağıldığı, yeni iktidar alanlarının oluştuğu, Atlantik İttifakı’nın tek aktör olma ve dünyayı yönetme yeteneğini kaybettiği bir döneme girdik.

Dünya merkezini kaybetti. Merkez ülkeler inisiyatif alanını kaybetti. Olağanüstülüklerin, sıradışılıkların başladığı tehlikeli bir dönem bu. Uluslararası ilişkilerde çok sert bir iklime giriyoruz. ABD ve Avrupa’yı sarsan 2008 ekonomik krizinden çok daha büyük sarsıntılar bekleniyor. Üstelik bu sefer sadece ekonomik değil, siyasi krizlerin patlayacağı, sosyal patlamaların ülkeleri sarsabileceği belirtiliyor.
ABD’de Donald Trump’ın kazanması işte bu geleceğin habercisi gibi ve ülke içinde istikrarsız alanlar oluşturacağı muhakkak. Avrupa’da hemen her ülkeye bir Trump gelecek şekilde seçim sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacağımız da. Doğu ile Batı arasındaki açı büyüyor, ülkeler, özellikle de küresel iktidar alanını şekillendiren güçler arasındaki ilişkiler, tahammülün en aza indirildiği yeni bir karaktere bürünüyor.
2008 krizinin sadece ekonomik bir kriz olmadığına, jeopolitik sonuçları olacağına, birçok ülkenin bölgesel ve uluslararası ilişkilerde pozisyonunun değişeceğine, krizin çözümünün ancak siyasi ve sosyal boyutuyla mümkün olabileceğine inanlardandım. Öyle de oldu. Her ne kadar üstü örtülse, gizlense, dar ekonomik bir kriz olarak pazarlansa da bugünkü krizlerin, ayrışmaların, tahammülsüzlüğün asıl kaynağı orasıdır. Çünkü kriz çözülmemiş, sadece ertelenmiştir. Bu erteleme çok daha büyük krizlere zemin hazırlamıştır. Merkez ekonomileri vuran, küresel iktidar alanını şekillendiren o krizden sonra yeni dalga sarsıntılar da yine merkez ülkeleri hedef alacak, onlar arasındaki örtülü savaşı daha fazla açık edecektir.
Türkiye ile AB arasındaki ayrışma, bir NATO ülkesi için Şanghay İttifakı’nın bu kadar kolay konuşulabiliyor oluşu, AB gibi koca bir yapının FETÖ ve PKK gibi unsurlar üzerinden Türkiye’ye baskı kurmaya girişebilmesi, ABD askeri unsurlarının ve istihbaratının Suriye’de Türkiye karşıtı örgütleri müttefik ilan edebilmesi gerçekten de bir şeylerin kökten değiştiğine, bazı merkez güçlerin ekseninin kaydığına, bir zihinsel karmaşanın bu ülkeleri rehin aldığına işaret ediyor.
Bu hiç iyi bir gösterge değil. Kötünün de ötesi son derece tehlikeli, travmatik bir durum. Meselenin sadece Türkiye olduğunu, Ankara’nın ilişkilerinin sarsıldığını, dünyanın geri kalanının yerli yerinde olduğunu sananlar tam bir siyasi körlük yaşıyor. Dünya bu halde olduğu için, devletlerarası ilişkileri terörize olduğu için, küresel sistem arayışı fiyaskoyla sonuçlandığı için böylesine sert rüzgarlar esiyor.
Asıl ayrışmanın AB ülkeleri arasında olacağını, bu yapının birkaç parçaya bölüneceğini, Avrupa’daki merkez ülkelerin kendi ulusal geçmişlerine sarılacağını, ABD’nin AB içindeki bazı ülkelerle sorunlar yaşayacağını, Doğu-Batı ilişkilerinin tehlikeli kopuşlara sahne olacağını düşünüyorum. Rusya köşeye sıkıştırılıp Asyalı güçlerle Atlantik çevreleri arasında çok sert tartışmalar hatta çatışmalar yaşanacak.
Dünya, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ilk kez böyle bir cepheleşmeye sürükleniyor. Sandığımız gibi krizler artık gelişmekte olan ülkelerde değil merkez ülkelerde olacak. Bizim coğrafyada düşük yoğunluklu çatışmalar yaşanırken Atlantik ve Asya cephesinde olağanüstü patlamalara tanık olabileceğiz. Rusya lideri Vladimir Putin’in “Bizi 3. Dünya Savaşı’na itmeye çalışıyorlar” sözü pek kimsenin konuşmak istemediği o gerçeği ortaya koyuyor.
2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en tehlikeli çözülmedir bu. Türkiye ile ilgili bütün krizler, bu büyük hesaplaşmada kimin nerede duracağı ile ilgilidir. Batı dünyası, karşısında durma ihtimali olan ya da istediği gibi yönetemeyeceği ülkeleri şimdiden sarsmak, yıpratmak hatta dağıtmak istemektedir. Ortadoğu haritalarının değiştirilmek istendiği, yeniden çizilmeye çalışıldığı bu dönemde aslında bütün ülkelerin haritaları tartışmalı hale gelmektedir.
Sözünü ettiğim jeopolitik sarsıntı, çözülme işte budur! Yeni bir dünyanın şekillenişi, yeni küresel sistemin oluşumu sanıldığı ve umulduğu gibi uzlaşmayla, paylaşmayla biçimlendirilemedi. Öyleyse bu güç dağılımı çatışmayla, hesaplaşmayla yerine oturacak.
Belki 2. Dünya Savaşı’ndan çok daha derin, köklü değişimler işte bu yeni kırılma ile ortaya çıkacak. Gerçekten de yeni bir dünya kuruluyor, biz de tanıklık ediyoruz.

Dikkat çekenler...