İnsanoğlunu bekleyen iki kritik karar

‘Koronadan sonra popülerleşebilecek fikirler’ serimize, dünya çapında ünlü tarihçi ve yazar Yuval Noah Harari’nin öne sürdüğü -en az- iki ihtimalli gelecek senaryoları ile devam edelim. Salgın şokunun ardından dünyanın yönelebileceği muhtemel istikametlere ilişkin görüşlerine en çok başvurulan isimlerden biri, Harari oldu.

Sapiens, Homo Deus gibi popüler kitaplarla dünya çapında ve bu arada Türkiye’de de büyük ilgi gören ünlü yazar, bizim de evlere kapandığımız Mart ayının sonlarında Financial Times’a, salgından sonraki dünyaya ilişkin öngörülerini içeren önemli bir makale yazdı. Makalesinin hemen başında, insanlığın küresel bir krizin içine girdiğini, bunun belki de neslimizin en büyük krizi olduğunu, hükümetlerin ve toplumların alacağı kararların gelecek onlarca yılımızı belirleyeceğini ve bu kararların yalnızca sağlık sistemimizi değil, ekonomiyi, siyaseti ve kültürümüzü de şekillendireceğini ifade eden Harari, iki kritik tercih yapmanın eşiğinde olduğumuzu özellikle belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “İlk seçim totaliter gözetleme mekanizması ile yurttaşların güçlendirilmesi arasında, ikinci seçim ise milliyetçi izolasyonizm ile küresel dayanışma arasında olacak.”

Harari’nin aktardığına göre, sözgelimi Çin, insanların akıllı telefonlarını yakından takip ederek, milyonlarca yüz tanıma kamerası kullanarak, insanların ateşlerini ölçüp raporlamalarını sağlayarak sert bir gözetleme politikası izliyor. Karantinayı ihlal edenleri ise bu teknolojilerle tespit edip cezalandırıyor. Kendi ülkesi İsrail’in Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, parlamentonun tüm itirazlarına rağmen, Acil Durum Yasasına dayanarak, devlet istihbarat ajansına terörizmle mücadelede kullanılan gözetleme teknolojilerini korona hastalarının takibinde de kullanma yetkisi verdiğini belirten Harari, İsrail’in bu uygulamayı, çok daha şeffaf bir şekilde ve pilot bir proje olarak uygulandığı Güney Kore’den aldığını da not ediyor.

Ünlü tarihçi, makalesinde, bu teknolojilerin hiçbirinin yeni olmadığını, devletler ve şirketler tarafından çeşitli şekillerde yıllardır kullanıldığını söylüyor ancak şu ikazı yapmaktan da geri durmuyor: “Eğer dikkatli olmazsak bu salgın gözetleme tarihi açısından çok önemli bir dönüm noktası teşkil edecek. Sadece şu ana kadar bu mekanizmaları reddeden ülkelerde de uygulanması normalleşmekle kalmayacak, aynı zamanda gözetleme sistemi deri üzerinden deri altına geçiş yapacak.” Harari’nin yanı sıra başka birçok yorumcunun koronadan sonraki dönem için endişe duyduğu diğer muhtemel eğilim ise, devletlerin izolasyonist politikaları koyulaştırarak gittikçe daha çok içe kapanmaya yönelmeleri. Harari, tedbir amacıyla içe kapanmanın hiçbir işe yaramayacağını, aksine bunu yapan ülkelerin çok daha zor koşullarla karşı karşıya kalabileceğini, küresel işbirliğini güçlendirmenin çok daha rasyonel olduğunu, BBC’ye verdiği söyleşide çarpıcı bir örnekle ortaya koyuyor: “İnsanların kendilerini izolasyon yoluyla savunmasının son örneğini görmek için Taş Devrine dönüp bakmak gerekiyor.”

Önümüzde geleceğin dünyasının inşa edileceği, birbirinden uzak ihtimallere gebe, ilginç bir gelecek var. Deutsche Welle’e verdiği röportajda Harari’nin de belirttiği gibi, “gelecekteki tarihçiler, bu krizi 21’inci yüzyılın dönüm noktası olarak belirleyecekler. Ama buradan nereye varacağımız, aldığımız kararlara bağlı. Hiçbir sonuç kaçınılmaz değil.”

Dikkat çekenler...