İki yüzlülüğün ölüm tarlaları

Ekim ayı başında The Wall Street Journal “Halep Obama’nın Saraybosna’sıdır” başlıklı güçlü bir makale yayımladı. Halep kuşatması sürerken ve ufukta herhangi bir çözüm görünmediği bir dönemde global medyada çıkan ne ilk, ne de son makaleydi bu. Müzakere masasında ne zaman bir uzlaşma belirse, oynak parçaların yerine oturması o kadar imkansız hale geliyor. Saraybosna’ya yapılan atıf, Şubat 1992 ile Nisan 1996 arasında 1,425 gün süren Sırp kuşatması sırasında verilen 5,500’ü sivil olmak üzere toplam 14 bin kişilik kayba işaret ediyor. Saraybosna aynı zamanda uluslararası toplumun yaşananları durdurmak için çok fazla çaba göstermemesi ile de ünlüdür. Bunun bir nedeni de BM’ye bağlı Mavi Miğferlilerin kendilerine yönelik bir saldırı olması halinde karşılık verme hakkı olmasına rağmen, gözlerinin önünde sivillere yönelik ihlallere şahit olsalar dahi müdahale etme yetkilerinin olmamasıydı.
Halep için savaş Temmuz 2012’den beri sürüyor ve şimdiye kadar 30 binden fazla kayıp yaşandı. Saraybosna ve Halep, kendi ülkelerinin en büyük şehirleri ve hem kültürel çeşitlilik, hem de farklı inançların bir arada yaşadığı bir yer olarak biliniyorlardı. Ancak yakın tarihin her iki şehre de pek iyi davranmadığı açık.
Halep, uluslararası toplumun soğuk savaş sonrası söyledikleri ile yaptıklarının birbirini tutmadığının bir başka göstergesini oluşturuyor. Oysa BM’nin 2005 yılındaki zirvesi sırasında onaylanan R2P ya da Koruma Sorumluluğu doktrini savaşın yıkıntılarını artık geride bırakma amacı taşıyordu. Bu doktrin ile 1990’ların Bosna ve Ruanda’daki ölüm tarlaları bir daha tekrarlanmayacaktı. Koruma Sorumluluğu Doktrinine göre ülkelere vatandaşlarını savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, soykırım ve etnik temizlikten korumak için temel bir sorumluluk yüklerken, uluslararası topluma da bunlar yerine getirilmediği takdirde harekete geçme yetkisi veriyordu.

Devamı Derin Ekonomi Kasım 2016 sayısında …

Dikkat çekenler...