Güçlü, karizmatik liderler nasıl bir dünya kuracak?

Şaşırtıcı bir dünya düzeni, yeni tür bir güç iklimi biçimleniyor. Daha doğrusu küresel sistemin tamamen çökmesinden sonra başlayan güç arayışı, olağanüstü bir döneme giriyor, olağandışı bir hareketlilik, bir hesaplaşma hissediliyor.
Rusya, ABD, Avrupa, Çin, Latin Amerika, Hindistan, Türkiye, Endonezya gibi ülkelerin güç havzalarında büyük bir hazırlık var. Bu ülkeler, sanki önümüzdeki yıllarda olabileceğini öngördükleri bir tehlikeye, bir tehdide karşı kendini yeniden konumlandırıyor, yeniden kuruyor. Böyle bir tehlike söz konusu olmasa bile, dünyanın geleceğinin bu tür bir güç yapılanmasında olduğunu fark etmiş gibiler ve geleceğe yatırımlarını bu yöne yönlendiriyor.
Hiçbir güç ya da ülke veya çevre artık ulusların ortak ideallerine inanmıyor, ortak bir dünya düzeni düşüncesini paylaşmıyor, bu yönde bir gelecek hesabı yapmıyor. Çünkü artık böyle bir düzen kalmadı. Devletleri sınırlayacak ulusüstü yapılar kalmadı. Uluslararası sözleşmelerin ve kuruluşların etkisi neredeyse sıfırlandı. Yakın gelecekte böyle bir ortaklık kurulacağına dair iyimser bir atmosfer de söz konusu değil.
Bu nedenle her ülke ve güç havzası kendisi bir yol çizmeye, bu yolda devam etmeye, bu çevrede güç biriktirmeye çalışıyor. Bütün bu alanlarda, ülkelerde güçlü liderlerin öne çıktığını görüyoruz. Her güçlü liderin tarihsel kodlarla hareket ettiğini, siyasi çizgisini o ülkenin geçmişiyle yeniden biçimlendirdiğini görüyoruz.
Devletlerin merkez iktidar alanını güçlendirdiğini, güçlendirmeye çalıştığını, savunma ve güvenlik politikalarını öne çektiğini, demokrasi ve özgürlük gibi değerleri ikinci plana attıklarını görüyoruz. Geleceğin dünyası demokrasi ve özgürlükler üzerine değil savunma, güvenlik, teknoloji ve ekonomik istikrar gibi alanlar üzerinden yoğunlaşıyor. Bu hareketliliği, arayışı göremeyen, ona göre pozisyon alamayan ülkelerin büyük kayıp yaşayacağı, artık bir gerçek olarak biliniyor.
Güç arayışı merkez ülkelerde liderler üzerinden gidiyor. Liderlerin şekillendireceği bir dünya var önümüzde. Rusya lideri Vladimir Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin Devlet Başkanı Deng Cinping, Japonya Başbakanı Shinzo Abe öne çıkan güçlü lider örneklerinden. ABD Başkanı Donald Trump bu yönde sistemle hesaplaşmasını sürdürüyor. Hindistan da güçlü lider profiline yatırım yapan ülkelerden.
Avrupa güçlü lider çıkaramıyor. Bu güç yatırımını ekonomik alanda sağlasa da siyasi alanda sağlayamıyor. Bu yüzden, siyasi alanda güç boşluğu oluşuyor ve bunu aşırı sağ, ırkçı hareketler dolduruyor. Kim bilir Avrupa, özellikle de Almanya’nın nüfuz alanındaki bölgelerde, güç yatırımı özellikle ırkçı hareketlere yapılıyor olabilir. Bu da Avrupa için bir intihar anlamına gelir. Çünkü çözülme, hatta Avrupa içi çatışma bu yanlış hesaptan doğacaktır.
Ortadoğu ülkeleri de lider çıkaramıyor. Liderler üzerinden güç merkezleri, öncülük oluşturamıyor. Bu yüzden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, İsrail ve ABD himayesinde daha dar ölçekli ortaklıklar inşa etmeye, güç çevresi oluşturmaya çalışıyor. Ancak bu, o ülkeleri güçlendirmekten çok, daha fazla vesayet altına sokacak, ABD ve İsrail’in güvenlik stratejileri için bir malzemeye dönüştürecek. Küresel hesaplaşmanın merkezinde yer alan bu ülkelerin kendini koruma, bütünlüklerini koruma iradesi bir anlamda yok edilmiş olacak.
Dünyanın geleceği çok sayıda güç havzası arasındaki hesaplaşma ile şekillenecek. Merkez ülkeler, devletin iktidar alanını toparlarken, devleti daha hareketli mekanizmalarla donatırken, güçlü liderleri öne çıkarıp tarihsel kodlarını bugüne çağırıyor. O ülkelere dikkat edelim. Hepsinin tarih yapıcı milletler olduğunu göreceğiz. İmparatorluklar çağına geri dönüyoruz sanki…

Dikkat çekenler...