Rusya’nın, Ukrayna’dan sonra Suriye’ye girmesi, Rus-İran aksının Suriye’ye adeta el koyması, kaosun bölgeselleştiği Ortadoğu’ya yönelen, Irak işgalinden sonraki, en ciddi jeopolitik müdahale oldu.
ABD ve Avrupa’nın Orta Asya’nın kapısı Afganistan’a ve Ortadoğu’nun kalbi Mezopotamya’ya (Irak) yönelen işgalinden ve Ortadoğu-Önasya’ya yönelik düzenleyici tasarruflarından sonra Asyalı iki gücün Suriye üzerinden meydan okuması küresel iktidar çatışmasının en çarpıcı örneklerinden biri oldu.
Soğuk savaş sonrası örtülü olarak devam eden, siyasi ve ekonomik çatışma, ilk kez Ukrayna’da açık çatışma olarak kendini hissettirdi ama Suriye’de gerçek boyutu ile ortaya çıktı. Çin’in de el altından destek verdiği Rus-İran yayılması, yeni bir emperyal ittifakı da ortaya çıkarmış oldu. Atlantik merkezli dünya tasavvurunun rakipsiz olmadığının, yeni siyasi ve ekonomik başkentlerin oluştuğunun ve bu merkezlerinin elinin giderek güçlendiğinin farkında olmalıyız.
Suriye meselesi bu haliyle artık hiçbir şekilde rejim meselesi değildir. Irak işgalinden daha büyük bir sarsıntıyı ve savaşın bölgeselleşmesi tehlikesini içermektedir. Örgütler üzerinden yürütülen savaş devletler düzeyine çoktan geçmiştir. Rus-İran müdahalesiyle devletler savaşı boyutlarını da aşıp güçler kapışmasına dönmüştür.
Bu cepheleşme Suriye ile sınırlı kalmayacak. Atlantik merkezinin özellikle Güney Asya’daki varlığı yine bu güçlerce açıktan hedef alınacak. Ortadoğu’nun başka ülkelerine, Güney ve Güneydoğu Asya’nın bazı bölgelerine ve Afrika’ya yayılacak.
Rusya ve İran’ın ekonomik gücü, siyasi nüfuzu bu yayılmayı kaldırabilecek güçte değil. Ancak İran’ın son yirmi yılda küresel düzeydeki çatışmadan nasıl güç devşirdiğine bakarsak, Suriye’de Rusya’nın gücünü nasıl cepheye sürdüğüne bakarsak, Rusya ve İran’ın meydan okumasının aslında Çin’in de meydan okuması olduğunu düşünürsek haritayı daha iyi görebiliriz.
Dünyanın belli başlı kırılma noktaları, Doğu-Batı sınır hatlarını oluşturan bölgeler vardır. Küresel kapışmayı anlamak, ölçmek ve izlemek için bu kırılma noktalarını iyi takip etmek gerekir. Ekonomik ve siyasi güç hesaplaşmasının sıcak noktalarını bu bölgeleri izleyerek çıkarabiliriz.
Örtülü savaşların açık çatışmaya dönüşmeye yüz tuttuğu bir tarih dönemi yaşıyoruz. Bu açık savaşın cepheleri Afrika’dan Pasifik kıyılarına kadar uzanıyor. Terörle mücadele çağı olarak ilan edilen 21. yüzyılın, örgütlerin devletler yerine ikame edildiği bir çağ haline dönüşmesi oldukça dramatiktir. Ülkelerin terör üzerinden dize getirilmek istendiğine dair sayısız örneğimiz mevcuttur.
İşte bütün bunlar aslında çok daha büyük bir travmanın habercisidir. Yoğun bir stres birikimi söz konusudur ve bunun nerede patlayacağını kestirmek zordur. Suriye meselesinde olduğu gibi, bundan sonraki her bölgesel kriz küreselleşecek, bu büyük hesaplaşmanın alt unsuru olacaktır.
Türkiye, bir taraftan Atlantik merkezi ile ortak hareket ederken bir taraftan da yeni yükselen güçleri dikkatle izlemektedir. Asyalı güçler ile Atlantikçi güçlerin çatışma alanında olan Türkiye, son on yılda bir cephe ülke olmanın çok ötesine geçecek adımlar atmış, küresel aktörlerden biri olmaya yönelmiştir. Bu büyük meydan okuma, Türkiye’nin tarihsel mirası göz önüne alındığında, ciddi bir tehdit olarak karşılanmış, ülkemize karşı bir tür nüfuz kırıcı operasyon başlatılmıştır.
Bölgeselleştirilen kaosun sınırlarını zorlaması ve içeriye servis edilmesi, terör üzerinden iç politik dizayn girişimleri, siyasi partiler ile terör örgütlerinin aynı fotoğraf karesine sokulması ile Türkiye’ye diz çöktürülmek istenmiştir. Türkiye’nin tarihi meydan okumasına karşı meydan okuma ile karşılık verilmiştir. Öyleyse, Cumhuriyet tarihinin en büyük varoluş mücadelesi başlamak zorundadır.
Bir İranlı diplomatın “Biz Suriye’de bir askeri harekâta karşı askeri harekât başlattık” sözü ibretliktir. Bu, Türkiye’nin Suriye’de aldığı pozisyona karşı bir Rus-İran müdahalesi, bir tür dolaylı savaş ilanıdır.
Sadece bu örnek bile durumun vahametini ortaya koymaktadır.
Önümüzdeki on yıllar, yeni bir uluslararası paylaşım başarılamazsa ki, bu çok zor görünüyor, çatışma alanlarının ülkeleri hatta bölgeleri rehin aldığı yıllar olacaktır.
Terör de, açık savaş da, güçler kapışması da küreselleşecektir