Afrika prangalarını kırıyor…

Dünyanın en zengin maden yataklarına sahip olmalarına rağmen, nasıl olur da dünyanın en fakir ülkeleri haline gelebilirler? Asırlarca sömürülen, sahip oldukları maden yatakları başka ülkeler tarafından gasp edilen, hatta sömürge ülkelerinin açtıkları maden ocaklarını bile kapatmadıkları için bıraktıkları çukurlardaki su birikintileri nedeniyle başta sıtma gibi pek çok salgın hastalığın da anavatanı haline gelen Afrika kıtasının neden geri kaldığını yıllarca tartıştık, üzerine sayısız akademik çalışmalar yapıldı. Bir çalışma nedeni çok net ortaya koydu aslında, “kurumsallaşamamak”. Bu ülkeler kurumsallaşamadığı için, başka ülkelerin sömürüsüne açık hale geliyor. Sömürge haline geldikçe de gelişemiyor, gelişemedikçe de sömürülüyor. Zira bu ülkelere biçilen rol de bu. Zira gelişirse sömürülemeyecek. Dünya Nükleer Birliği’nin bazı güncel verileri tabloyu netleştiriyor. Nijer Afrika’nın en yüksek dereceli uranyum cevherine sahip ülkesi. Dünyadaki en büyük uranyum tedarikçileri arasında da 7. sırada. Dünyanın uranyum ihtiyacının da yüzde 5’ini karşılıyor. AB bugün uranyum ihtiyacının yüzde 25’ini Nijer’den temin ediyor. Fransa’nın ise en büyük 3. uranyum tedarikçisi konumunda. Tüm bu bilgilerden sonra bilmediğimiz bir ülke olsa Nijer’in zengin bir ülke olduğunu düşünürüz. Ama değil? Neden değil? Zengin maden yatakları var ve bu madenlerin tedarikçisi konumunda, hatta dünyanın en gelişmiş ülkeleri de ona bağımlı. Prof. Dr. Murat Yülek bu ay yazısında bunun yanıtını veriyor. Fransa, sömürdüğü uranyumdan elde ettiği gelirin sadece yüzde 3,2’sini Nijer’e ödüyor. Nijer, madenlerinden hak ettiği geliri elde edememesinin yanında bir de bu madenleri sömüren şirketlerin arkalarında bıraktığı radyoaktif atığın tehlikesiyle karşı karşıya. Ama artık Afrika kıtasında da bir şeylerin değişmeye başladığına şahit oluyoruz. Nijer’deki gelişmeler de bunun göstergesi. Sömürüye başkaldırı her ne kadar başka güçlerin desteğiyle ve de onların çıkarına uygun gelişiyorsa da sömürüye karşı başkaldırı artık değişimin başladığının da göstergesi. Bu önemli ve tarihi değişimi bu ay Z Raporunda işledik, “Afrika prangalarını kırıyor” başlığıyla çıktık. Sernur Yassıkaya, yaşanan bu değişimi etraflıca ele aldı. Öte yandan değerli yazarımız Prof. Dr. Murat Yülek de son derece kıymetli yazısıyla Nijer’de olup bitenleri kaleme aldı.

Seçimden sonra yeni ekonomi yönetiminin yol haritasını anlamaya çalışıyoruz. Aslında yapılan açıklamalar en önemli önceliğin fiyat istikrarı olduğunu ortaya koyuyor ancak, bu büyüme ve istihdamın tamamen arka plana atıldığı anlamına da gelmiyor. Ekonomi yönetimi enflasyonla mücadele için sıkı para politikasını uygularken, bir yandan üretimi ve istihdam piyasasını canlı tutacak adımlar atmaya da devam ediyor. Öte yandan pandemide önemli bir fırsat elde eden ihracatçı içeride sıkı para ve mali politikaların neden olduğu maliyet artışlarıyla mücadele ederken bir yandan da dışarıda Çin baskısını yine hissetmeye başladı. Çin her ne kadar içeride finansal sorunlarla boğuşuyor olsa da küresel ticarette yeniden güç göstermeye ve rakiplerinin rekabet güçlerini zayıflatmaya başladı. Hangi sektörlerde Çin baskısı hissediliyor, etkileri ve sonuçları neler, bu soruların yanıtlarını Z Raporu’nda bulabilirisiniz. Aynı zamanda NATO Zirvesi sonrasında ABD ile ticari ilişkilerde yeni bir dönemin başladığına dair beklentiler oluşmaya başladı. Siyasi olarak verilen mesajların etkilerinin ticari hayatta ne kadar görüldüğünü bu ayki sayımızda yer alan detaylı dosyamızda okuyabilirsiniz. Öte yandan ihracatçıyı etkileyen başka bir gelişme de Sınırda Karbon Düzenlemesi. Bu düzenlemeden hangi sektör ne kadar etkilenecek ve ne kadar hazırlar? Bu konuya dair gelişmeleri de yine Eylül sayımızda yer alıyor. Daha pek çok detaylı dosya ve yazarlarımızın kıymetli yazılarının yer aldığı Eylül sayımızı keyifli okumanızı dilerim…

Dikkat çekenler...