ORTA DOĞU’DA DENKLEMİN DEĞİŞTİĞİ GÜN

1 NİSAN GÜNÜ İSRAİL SAVAŞ UÇAKLARININ ŞAM’DA İRAN BÜYÜKELÇİLİK YERLEŞKESİNİ HEDEF ALAN SALDIRISI, 34 YILDIR BÖLGEDE İTİNAYLA KURULAN DENKLEMİ DEĞİŞTİRDİ. İRAN’IN 320 FÜZE VE DRON İLE GİRİŞTİĞİ CAYDIRICILIK GÖSTERİSİYLE İSRAİL’İ DOĞRUDAN HEDEF ALMASI JEOPOLİTİK HESAPLARIN YENİDEN ELE ALINMASINA SEBEP OLACAK. ABD’NİN HALA CAYDIRICI ASKERİ GÜÇ KULLANMA İNİSİYATİFİNE SAHİP BÖLGE DIŞI TEK AKTÖR OLMASI VE ÇİN’İN “GÖNÜLSÜZ GÜÇ” KONUMU, BÖLGE ÜLKELERİNİN YENİDEN WASHINGTON’IN KAPISINI ÇALMASINA SEBEP OLABİLİR. İRAN İSE ÇİN VE RUSYA İLE İTTİFAKINI DERİNLEŞTİRMEK İSTEYECEKTİR. ARTAN BELİRSİZLİK VE GERİLİM BİR SİLAHLANMA YARIŞINI DA GETİREBİLİR.

SERNUR YASSIKAYA

1990 yılının Ağustos ayında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in emriyle Irak ordusunun Kuveyt’i işgale kalkışması, Orta Doğu’yu siyasi, ekonomik ve askeri bir ateş çemberine dönüştürdü. Soğuk Savaş’ın sona ermesini kendisine fırsat gören dönemin tek süper gücü ABD müdahalesi bölgenin kaderinin kan ve gözyaşıyla yazılmasına sebep oldu. Bölgede terör örgütlerinin palazlandığı, işgal, iç savaş ve isyanların birbirini izlediği 34 yıllık dönem Filistin halkının da üzerinden adeta bir silindir gibi geçti. ABD özellikle 11 Eylül 2001 sonrası, Irak ve Afganistan işgalleriyle bölgedeki siyasi dengeyi hallaç pamuğu gibi atarken, bölge ülkelerinde iç istikrarsızlıkların baş göstermesine de sebep oldu. İsrail’in çevresindeki ülkeler bir bir siyasi ve ekonomik krizlerle karşı karşıya kalırken, ABD’nin “Çifte çevreleme” politikası uyguladığı İran, Washington tarafından zayıflatılan komşu ülkelerin düştüğü durumu kendi siyasi nüfuzunu genişletmek amacıyla kullanmayı bildi. Önce Irak sonra da Suriye, ABD’nin müsebbibi olduğu gelişmeler neticesinde neredeyse Tahran yönetiminin birer vassal ülkesi durumuna düştü. Nihayetinde 2015 yılında Yemen’de başlayan iç savaşta, isyancı Husilere destek veren Tahran yönetimi, dünyanın en önemli su yollarından biri olan Babül Mendeb’i dolaylı yoldan kontrol etme imkanına da kavuştu. Kısaca özetlemeye çalıştığım bu jeopolitik süreç, geçen yıl 7 Ekim’de Hamas’ın işgal altındaki topraklarda İsrail askeri üslerini hedef almasıyla sonuçlandı.

TARİHİN HIZLA AKTIĞI BİR DÖNEM

Geçen yedi aylık zaman diliminde, Orta Doğu’da tarih hiç olmadığı kadar hızla akıyor. 21. yüzyılın en büyük soykırımı işgalci İsrail tarafından Gazze’de yaşayan 2,3 milyon Filistinliye karşı işlenirken, iflas etmiş bir uluslararası sistem ve tek süper güç konumunu Filistin topraklarına gömen bir ABD yönetimi ile karşı karşıyayız. Bir zamanlar Batı akademisi ve medyası tarafından Orta Doğu’daki tek demokrasi diye nitelenen İsrail’in Hitler Almanyası ile karşılaştırıldığı, Kuzey Kore’ye benzetildiği bir döneme geçiyoruz. Çoğu kadın ve çocuk 35 bin insanın Gazze’de, ABD, Almanya ve diğer batılı güçlerce temin edilen bombalarla öldürülürken, Filistinlilerin kararlılığı ve direncini kıramayan, üstüne üstlük uluslararası kamuoyunu kaybeden İsrail, 1 Nisan’da Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan İran büyükelçilik kompleksini vurarak, üzerindeki baskıyı ve kaybetme psikolojisini, bölgeyi uçurumun kenarına getirerek üstünden atmayı tercih etti.

GÖLGEDE OYUNU SON BULDU

Bu hamle aynı zamanda 34 yıldır kıldan ince kılıçtan keskin bir hat üzerinde ilerleyen denklemin de sona erdiğinin işaretiydi. Bir anlamda İran topraklarının hedef alınması anlamına gelen, İran Devrim Muhafızları Gücü’nde görev yapan iki general olmak üzere yedi kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan saldırı, bölgenin geleceğini topyekun değiştirecek jeopolitik gelişmelerin de başlangıcını işaret ediyor. Tahran yönetiminin bu saldırıya nasıl cevap vereceği uzun süre merak ve endişeyle beklenirken, ABD’nin bir kez daha sürece seyirci kalmayı tercih ettiği bir çerçevede, 12 Nisan gününü 13 Nisan’a bağlayan gece, İran topraklarından gönderilen 170’i kamikaze drone, 150’si çeşitli tiplerde füze toplam 320 mühimmatla hedefin İsrail olduğu ilan edildi. ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün’ün doğrudan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin istihbarat desteğiyle dolaylı yoldan müdahalesiyle gönderilen drone ve füzelerin yüzde 99’u İsrail’e varmadan imha edilirken, düşen füzelerin de az hasara yol açtığı belirtilen saldırı, jeopolitik fay hatlarında büyük kırılmaya sebep oldu.

İran’ın tarihinde ilk kez doğrudan İsrail’i hedef alması, 34 yıldır özenle işlenen bölgedeki denklemin sonuna gelindiğini göz önüne serdi. Daha önce gölge oyunu üzerinden yürütülen rekabet ve gerilim, iki devletin resmen karşı karşıya gelmesiyle yeni bir safhaya geçti. İsrail’in bu saldırıya cevabı yaklaşık 10 gün sonra geldi. 22 Eylül sabaha doğru, İran’ın nükleer faaliyetlerine ev sahipliği yapan aynı zamanda savunma sanayiinin de merkezi konumunda bulunan İsfahan eyaletinde bazı hedeflere saldırı gerçekleştirildi. Her ne kadar İsrail yönetimi resmen saldırıyı üstlenmese de hem ABD medyasında çıkan detaylı haberlerde, Tel-Aviv yönetiminin İran’ı hedef alan eylemin arkasındaki isim olduğu görüldü. Saldırının, İran sınırına yakın bir noktadan bir İsrail savaş uçağından gönderilen füzelerle yapıldığı iddia edilirken Tahran yönetimi saldırının ülke içinden kamikaze dronlarla yapıldığını ve saldırının hedefine ulaşamadan bertaraf edildiğini savundu. Hangi versiyonun doğru olduğunu belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz ancak İsrail Washington’ın telkinleri ve tavizleri sonucu beklenenden daha düşük şiddetli bir misilleme yapmış oldu.

HESAPLAR SİL BAŞTAN DEĞİŞTİ

Gölge oyunu ile iki devlet Orta Doğu’da kendi nüfuz alanlarını genişletme stratejisini yürütüyordu. İran, İsrail’in Filistin topraklarını işgalini, bölge ülkelerinde genişlettiği nüfuz alanını perdelemek amacıyla kullanırken, İsrail de Arap ülkeleri ile ilişkisini “yükselen” İran tehdidi üzerinden “normalleşme” aşamasına geçirmeyi bildi. Öyle ki, bölgenin abisi olarak değerlendirilen Suudi Arabistan yönetimi ile normalleşme adımlarının ülkenin de facto lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile olgunlaşma aşamasına geldiği ABD medyası tarafından ilan edilmişti. Her ne kadar, Çin arabuluculuğu ile geçen yıl Tahran ve Riyad arasındaki buzlar erimiş olsa da, her iki taraf arasında uzun yıllar boyunca oluşmuş güvensizlik ikliminin kolay kolay aşılması beklenmiyordu. Açık ki, tüm bu çerçevede, İran’ın 320 drone ve füze ile gerçekleştirdiği saldırının Batılı bir koalisyonun işbirliğiyle engellenebilmesi, tüm bölgede İran’a ilişkin hesapları adeta sil baştan ele alınması sonucunu doğurdu.

Devamı Z Raporu Dergisi Mayıs 2024 sayısında…

Dikkat çekenler...