Ekonomide sessiz devrim

TÜRKYİE SON 21 YILDA EKONOMİDE BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜM YAŞADI. GSYH 4,5 KAT BÜYÜDÜ, İSTİHDAM 30 MİLYONU AŞTI, İHRACAT 7 KAT ARTTI. KAMU MALİYESİ 2002 SONRASINDA BÜYÜK BİR DİSİPLİNLE YÖNETİLDİ. 2001’DE YÜZDE 33’LERİ AŞAN BÜTÇE AÇIĞININ GSYH’YE ORANI 2021’DE YÜZDE 2,7’YE GERİLEDİ. FAİZ GİDERLERİ YÜZDE 17,1’DEN YÜZDE 2,5’E GERİLEDİ. KAMU MALİYESİNDE FAİZ GİDERLERİ AZALDI, ALTYAPI VE SOSYAL KORUMA HARCAMALARINA AĞIRLIK VERİLDİ. PEKİ TÜRKİYE EKONOMİSİ 2001 KRİZİNİN ARDINDAN 21 YILDA NASIL DEV BİR EKONOMİ HALİNE GELDİ? İŞTE ENKAZDAN DEV EKONOMİYE GEÇİŞİN ÖYKÜSÜ…

SEMRA KARABAŞ

2001’de tarihinin en büyük krizini yaşayan Türkiye ekonomisi o günden bugüne köklü değişimler yaşadı. Mali disiplin, yapısal reformlar, kararlı özelleştirmeler ve üretimi önceleyen programlar sayesinde Türkiye ekonomisinin temel makroekonomik göstergeleri 2001 krizinin ardından hızla iyileşti, bugün küresel krizleri dahi göğüsleyen bir ekonomi haline geldi.

Türkiye 1990’lı yıllarda yaşanan siyasi istikrarsızlığın faturasını tarihinin en büyük ekonomik krizi olan 2001 ekonomik kriziyle ödedi. 21 Şubat 2001’de Milli Güvenlik Kurulu toplantısında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığını fırlatmasıyla başlayan siyasi kriz yine Başbakan Ecevit’in “Devlet yönetiminde kriz var” açıklamasıyla ekonomik krize dönüşmüştü. Borsa açıklamaların hemen ardından yüzde 18,1 düşmüş, gecelik faizler yüzde 7 bin 500’e kadar yükselmişti. Türk Lirası sert değer kaybına uğramış, 670 bin TL olan dolar 1 milyon lirayı aşmıştı. Sıkı denetime tabi olmayan bankacılık sektöründe 24 banka iflas etmişti. Yaşanan bu ekonomik kriz nedeniyle binlerce işletme kepenk kapatmak zorunda kalmış yine on binlerce çalışan işsiz kalmıştı. Başbakanlık binasının merdivenlerinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e iflas eden bir vatandaşın yazar kasa fırlatması ise o dönemin sembolü haline geldi.

2001 krizinin ardından bankacılık sektörü yeniden yapılandırıldı, ekonomi kurumları daha etkin hale getirildi, bütçe açığı ve kamu borcunun azaltılması için mali disiplin en önemli çıpa halini aldı. Siyasi istikrarla birlikte önünü daha rahat gören özel sektör yatırımları hız kazandı, istihdam arttı. Kamuda hayata geçirilen reformlar, siyasi ve ekonomik istikrar beraberinde doğrudan yatırımlar açısından da Türkiye’yi en cazip ülke haline getirdi. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çekemediği doğrudan yatırımları birkaç yıl içinde çekti. 2007 yılında Türkiye sadece bir yılda 22,5 milyar dolarlık doğrudan yatırım çekmeyi başardı. Türkiye 2002 yılından sonra en yüksek büyüme rakamlarına ulaştı. Bunun yanında Türkiye hayata geçirdiği ekonomik reformlar sayesinde dışsal şoklara karşı da en dayanıklı ülke profilini sergiledi. Dünya genelinde derecelendirme şirketlerinden en yüksek notu alan bankalar ve sigorta şirketlerinin bir çoğunun battığı 2008 krizini Türkiye diğer gelişen ülkelere göre daha az hasarla atlattı. Bunun en önemli nedeni finans ve bankacılık sektörlerinin sağlam kurumsal ve yönetimsel temellere oturtularak Türkiye’nin önceki dönemlerde çokça başını ağrıtan finansal krizlere karşı bağışıklığının yükseltilmesi oldu. Önceki yıllarda görülen görev zararı gibi garabetlere bankacılık sistemi yeni dönemde mahkum edilmedi.

2002 sonrası dönemde ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirmek amacıyla gerek ihracatta gerekse finansal ilişkilerde pazar çeşitlendirmesine gidildi. Uzak Doğu, Arap coğrafyası ve Ortadoğu ülkeleriyle ticari ilişkiler geliştirildi. Bu sayede en çok ihracat yapılan ülkelerin başında gelen Avrupa ülkelerinde yaşanan ekonomik daralmalar alternatif pazarlarla ikame edilebildi.

Kamu maliyesinde sıkı düzenlemeler hayata geçirildi. Kamu maliyesi bu dönemde sağlam bir yapıya kavuştu, hantal görünümünden ve borç-faiz kıskacından kurtarıldı. Bütçe ve borç göstergeleri Maastricht kriterlerine uyumlu hale geldi.

Bankacılık ve finans sistemi sağlama alındıktan sonra adeta devasa bir kamu yatırım hamlesi başlatıldı. Duble yollar, hızlı tren ve metro hatları, yeni havalimanları, enerji iletim hatları, okullar, hastaneler ve üniversitelerle milli ekonominin iç entegrasyonu güçlendirildi.

MİLLİ GELİR 4,5 KAT BÜYÜDÜ

Bir ülkenin ekonomik açıdan gelişme hızını en iyi gösteren verilerin başında büyüme verisi geliyor. Türkiye’nin 2002 öncesi verilerine bakıldığında siyasi istikrarsızlıklar ve gerilimler nedeniyle sürekli potansiyelinin altında bir büyüme grafiği sergiledi. Türkiye’nin GSYH’si 2003-2007 arası dönemde yüzde 6,9 büyüdü. 2004-2006 arası 3 yıllık dönemdeki ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 8,2 gibi oldukça yüksek bir büyüme hızı oldu. Bu dönemde elde edilen yüksek büyüme performansında AB tanımlı brüt kamu borç yükünün AB ortalamasının altına düşmesi, net kamu borç stokunun da hem milli gelire oran olarak hem de mutlak değer olarak azalmış olması etkili oldu. Zira kamunun üzerindeki borç yükü azaldıkça yatırımlar ve sermaye birikimi de arttı. Kamunun borç yükünün azalması özel sektörün de önünü daha net görmesini sağladı ve yatırım iştahını da artırdı.

2008-2009 dönemi ise ABD merkezli Mortgage krizinin etkisiyle sınırlı da olsa yavaşlamaya girildi. 2008’i yüzde 0,8 büyüme ile kapatan Türkiye ekonomisi 2009’u ise yüzde 4,7’lik bir daralmayla kapattı. Ancak bu daralma oranı pek çok gelişmekte olan ekonomiye göre daha düşük bir daralma oranıydı. Bu dönemde pek çok gelişmekte olan ekonomi Türkiye’den çok daha yüksek bir daralma yaşadı. Ardından gelen yıllarda ise Türkiye yine yüksek büyüme oranlarına ulaştı. 2010’da yüzde 8,4, 2011’de yüzde 11,2 ile yüksek büyüme oranlarına sahne oldu. Ardından hızlı büyüme yerini biraz daha ılımlı bir büyümeye bıraktı. 2012-2015 arası yıllık büyüme oranı yüzde 3,3 olarak gerçekleşti. Bu dönemi anlatırken 2013’te yaşanan gezi olayları ve 17-25 Aralık operasyonunu da atlamamak gerekir. Ekonomi en önemli sınavlarından birini bu dönemde verdi. Ekonomide atılan reformların etkisi bu dönemde kendini gösterdi. 2013’te ekonomi tüm bu saldırılara rağmen yüzde 8,5 oranında büyüdü. 2014’te ise yüzde 4,9 oranında büyüme gösterdi. Bir sonraki saldırı ise 15 Temmuz 2016’da yaşandı o dönemde ise Türkiye ekonomisi yüzde 3,3 büyümeyle yılı tamamladı. 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından Türkiye bu kez kur saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Uluslararası yatırım şirketleri ve derecelendirme şirketlerinin sürekli Türkiye’ye yönelik olumsuz yorum ve açıklamaları kur şokuna neden olmuş ve yabancı bankalar eliyle de kur saldırısı birebir yönetilmişti. Bu saldırıya rağmen Türkiye 2018’i yüzde 3 büyümeyle kapattı. Ancak yapılan saldırılar 2019’da etkisini daha fazla göstermiş, büyüme yüzde 0,9’a gerileyerek sert bir yavaşlama göstermişti. Bu oran Türkiye ekonomisinin potansiyelinin altında bir oran olmasına rağmen ağır bir saldırı karşısında dahi ekonominin yılı daralmadan kapatması Türkiye ekonomisinin saldırılara ve şoklara ne derece dirençli olduğunu gösterdi. Türkiye tüm bu saldırıların ekonomideki izlerini silmeye çalışırken bu kez de pandemiyle karşı karşıya kalındı. Tüm dünya tam kapanmaya giderken Türkiye sınırlı karantina yöntemini seçerek hem üretimini devam ettirdi hem de pandemiyi kontrol altına aldı. Böylece dünya ekonomilerinin tarihi daralma gösterdiği 2020 yılında Türkiye ekonomisi yılı yüzde 1,9 büyümeyle kapattı. 2021 yılında ise yüzde 11,4 ile son 20 yılın en yüksek büyüme oranına imza atan Türkiye, 2022 yılını ise yüzde 5,6 büyümeyle kapatarak yine dünyada pozitif ayrıştı.

Devamı Z Raporu Dergisi Nisan 2023 sayısında…

Dikkat çekenler...