Yollar Roma’ya değil Asya’ya çıkıyor

MART AYI, KÜRESEL JEOPOLİTİK DENGELER AÇISINDAN ÖNEMLİ İKİ GELİŞMEYE SAHNE OLDU. BUNLARDAN BİRİ, UZUN YILLARDIR ABD’NİN ORTADOĞU’DAKİ ÖNEMLİ MÜTTEFİKİ DİYE NİTELENEN SUUDİ ARABİSTAN’IN, PETROLÜN GÖSTERDİĞİ YOLDA İLERLEYEREK, WASHINGTON’UN RAKİBİ OLAN ÇİN VE RUSYA’NIN LOKOMOTİFİ OLAN ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜNE DİYALOG ORTAĞI STATÜSÜ ELDE ETMESİYDİ. DİĞERİ İSE YİNE ABD’NİN BATI İTTİFAKINDAKİ EN ÖNEMLİ MÜTTEFİKİ İNGİLTERE’NİN BREXIT SONRASI ARAYIŞLARDA ÇIPAYI ASYA-PASİFİK’E ATMASINI SİMGELEYEN 11 TRİLYON DOLARLIK BÜYÜKLÜĞE SAHİP, KAPSAMLI VE AŞAMALI TRANS-PASİFİK ORTAKLIĞI ANLAŞMASI’NA (TPP-11) TARAF OLAN İLK AVRUPA ÜLKESİ OLMASIYDI. BU İKİ GELİŞME, EKONOMİK  TERCİHLERİN, 21. YÜZYILDA ASYA-PASİFİK BÖLGESİNİN, BATI EKSENLİ YAPILANMAYA KARŞI YÜKSELİŞİNİ DE BİZE GÖSTERİYOR.

SERNUR YASSIKAYA

Tarihin önemli bir dönemecinde olduğumuza dair işaretler her geçen gün artıyor. İkibinli yılların başından itibaren dillendirilen yükselen doğu ve “Asya Yüzyılı” son birkaç yılda meydana gelen dramatik olaylar ve gelişmeler ile iyiden iyiye ete kemiğe bürünüyor. Son verilere göre 2030 yılı itibarıyla Asya-Pasifik bölgesinin küresel gayrisafi milli hasıla içindeki payı, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın toplamını da aşıp yüzde 51 seviyesine yükselecek. Aynı dönemde Avrupa’nın payı yüzde 18, Kuzey Amerika’nın payı yüzde 13, Latin Amerika’nın yüzde 7 ve dünyanın geri kalanının yüzde 12 olarak gerçekleşecek. Yine, 2022 yılında 101,6 trilyon dolar olan dünya GSMH’inde Asya ülkeleri ilk 5’te 3 sıraya sahip. 25 trilyon dolar ile ABD ilk sırada yer alırken, onu sırasıyla, 18 trilyon dolar ile Çin, 4,3 trilyon dolar ile Japonya, 4 trilyon dolar ile Almanya ve 3,5 trilyon dolar ile Hindistan yer aldı. Hindistan geçen sene İngiltere’yi geçerek dünyanın en büyük beşinci ekonomisi oldu. İlginçtir bu sıralamadaki değişim, İngiltere’nin yönetiminde Hindistan asıllı bir Başbakan, Rishi Sunak’ın olduğu bir dönemde gerçekleşti.

TARAF SEÇMEK İSTEMEYEN ÜLKELER

Sadece bu veriler dahi, 200 yıldır dünyaya egemen olan batı merkezli siyasi ve ekonomik sitemin son halkası ve zirvesi, ABD hegemonyasının ve onun biçimlendirdiği düzenin, yerini çok kutuplu bir sisteme terk ettiğini göstermekte. Elbette böyle bir geçiş süreci, riskleri ve fırsatları beraberinde getiriyor. Bugüne kadar sabit olduğu düşünülen dengeler bozuluyor, düzen sarsılıyor, değişiyor hatta yıkılıyor. Bu sürecin temel belirleyicisi ise elbette Çin’in 1978’de başlattığı küresel ekonomiye entegrasyon sürecinde sessiz yürüyüşün ABD’ye rakip olabilecek bir seviyeye ulaşması. Washington’ın Soğuk Savaş’tan muzaffer olarak çıkmasının ardından siyasi ve ekonomik sermayesini adeta bir miras yedi tavrıyla tüketmesi sonucu, siyasi ve kültürel nüfuzunun/ itibarının hızla erimesi karşısında, en yakın müttefikleri dahil pek çok ülke yeni arayışlara girmiş durumda. Mart ayının başlarında Pekin’den gelen bir fotoğraf ileride tarih kitaplarında 21. Yüzyılın jeopolitik değişiminin sembolü olarak yer almaya şimdiden aday. Ortadoğu’nun iki rakip ülkesi İran ve Suudi Arabistan 2017’den beri kesik olan diplomatik ilişkilerini, Çin arabuluculuğu ile yeniden tesis etmeye karar vermesi, küresel alanda başat güçler arasında yaşanan rekabette, Pekin’e Washington karşısında umulmadık bir puan kazandırdı. Tahran ve Riyad’ı Pekin ortak kümesinde bira raya getiren bu gelişme, Çin özelinde Asya’nın küresel diplomaside artan ağırlığının ve ülkelerin Batı’ya karşı denge ve destek arayışının önemli bir göstergesi oldu. The Economist dergisinde yayınlanan son analizlerden birinde belirttiği gibi “21. Yüzyılın jeopolitik çatışması bakımından daha çarpıcı bir gerçek var. En az 4 milyar insan yani dünya nüfusunun yarısından fazlası taraf seçmek istemeyen 100 ülkede yaşıyor.”

ÇOK KUTUPLU DÜNYADA ARAYIŞ

Taraf seçmeme ya da terazide dengeyi sağlama çabasında Mart ayının sonunda gerçekleşen bir hamle tüm dünyayı adeta salladı. Ortadoğu’da ABD’nin en yakın müttefiki ve Washington’ın güvenlik şemsiyesini bugüne kadar taşıyan Suudi Arabistan, Asya merkezli, Çin ve Rusya öncülüğünde kurulan, güvenlik ve işbirliği teşkilatı Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) diyalog ortağı statüsü elde ettiğini açıklaması oldu. Riyad bununla da yetinmedi ve bu adımın ŞİÖ’ye tam üyelik yolunda atılmış bir adım olduğunu da kaydetti. Dünyanın önde gelen petrol üreticilerinden biri olan, İslam dünyasında önemli yeri olan Suudi Arabistan, bu açıklamayla son yıllarda Çin ve Rusya ile siyasi ve ekonomik yakınlaşma stratejisini bir adım daha ileri taşımış oldu. Halihazırda, Çin’in Rusya ile birlikte en önemli petrol tedarikçisi olan Riyad, son dönemde OPEC+’ta da Moskova ile petrol üretiminin belirlenmesi konusunda ortak hareket etmesiyle dikkati çekiyordu. Suudi Arabistan’ın özellikle ülkenin de facto lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman yönetiminde, 2030 vizyonu çerçevesinde hem iç hem de dış siyasette cesur adımlar atmaya başladığı görülüyor.

İçeride özellikle Neom Projesi etiketi altında, enerji kaynaklarına bağımlı bir yapıdan ekonomide çeşitlenme stratejisine yönelen Riyad, dış siyasette ise Batı’ya özellikle de ABD’ye olan ekonomik ve siyasi bağımlılığı gevşetmeye ve dengelemeyi amaçlayan bir siyaseti gündemine almış durumda. Bu çerçevede tıpkı diğer Körfez ülkeleri gibi Suud yönetimi de uluslararası ilişkilerde çok taraflı işbirliklerine ve uluslararası yapılara açık bir politika yürütmeye başladı.

Devamı Z Raporu Dergisi Mayıs 2023 sayısında…

Dikkat çekenler...