Birçok ülke doğal kaynak fiyatları ve ihracat-ithalat dengesizlikleri nedeniyle oluşan aşırı döviz rezervlerini, iç piyasadaki baskıyı azaltmak ve yenilenemeyen kaynaklardan gelen refahı gelecek nesillere aktarmak için ulusal varlık fonlarını (UVF) kurmaktadır. Bu fonların yatırım stratejileri de genel olarak yurtdışı yatırımlara yönelmektedir. Örneğin; petrol ihraç eden ülkelerin, petrolün varil fiyatı 50 dolar olması durumunda yılda 389 milyar dolar; 70 dolar olması durumunda ise 750-800 milyar dolar daha fazla gelir elde edecekleri tahmin edilmektedir. Bu nedenle petrole olan bağımlılığı azaltmak ve sektörel çeşitliliği sağlamak amacıyla farklı coğrafyalara yatırım yapmaya yönelmektedirler. Bu yatırımların yurtdışına yapılmasının en önemli sebebi ise; “Hollanda hastalığı” olarak bilinen ekonomisi petrol gibi tek bir ürüne bağlı olan ülkelerin ulusal ekonomilerini bu riskten korumayı hedeflemeleridir. 2000 yılı öncesi UVF yatırımları düşük risk ve sabit getiri garantisi veren devlet tahvili ve bonolarına yapılmıştır.
2000 yılı sonrası ise bu yatırımlar yüksek risk ve yüksek getiri hedefleyerek farklı varlıklara yatırımlar yapmaya yönelmiştir. Başlangıçta çokta dikkat çekmeyen bu yatırım stratejisi, 2008 krizi sonrası gelişmiş batı ülkelerinin kurumsallaşmış ve markalaşmış şirketlerine yöneldiğinde büyük bir endişe ve korkuya sebep olarak dikkatleri varlık fonlarının üzerine çekmiştir. Devlet sahipliğindeki bu fonların sebep olduğu bu korku, olumlu eleştirmenler tarafından ekonominin daha kötüye gitmemesi ve büyük bir mali çöküş yaşanmaması için gerekli oldukları belirtilerek bir nevi bastırılmıştır.
Devamı Z Raporu Ekim 2019 sayısında …