Kapitalizm, serbest piyasa ve mazlum ülkeler üzerine bir not

Başlıktaki kavramlar toplumun büyük kısmının neredeyse günlük olarak gündeminde. Ancak tartışmalar bazen yanlış zeminler üzerinde yapılıyor ve “farklı düzlemlerdeki” bu kavramlar birbirleriyle karıştırılıyorlar. Bu ayki köşemde bu kavramlara “giriş” nev’inden bir yazı bulacaksınız.

“Kapitalizm” servet birikimini ve sonraki nesle aktarımına izin veren ve teşvik eden bir ekonomi hukuku sistemidir. Teknik anlamda bir “kurum” olarak tanımlanabilir. Zira iktisatçılar açısından kurum, “oyunun yazılı olan ve olmayan kuralları” olarak tanımlanır. Demokrasi ya da monarşi hatta diktatörya gibi rejimler ekonomi hukuku açısından kapitalizme intisap etmiş olabilir.

Kapitalizm son yüzyılların eseri değildir. Bilinen tarihin başından beri kapitalistik kurumlara sahip ülke ve toplumlar  olagelmiştir. Önceki yüzyıllar ve bin yıllarda da sermaye ve sermaye birikimi görüldü. Sermaye tarih boyunca belli ellerde  birikti. Bu manada kapitalizm “demokratik” bir kurum değildir. Sermayenin halka adil bölünmeyip belli ellerde temerküz etmesi birçoklarını rahatsız etti. Şikayetini en iyi ve cansiperane ifade eden ise yine bir kapitalist (sermaye zengini) olan Karl
Marks idi.

Marks’a göre her yüzyıllarda hakim sınıf diğerlerini ezdi. Yani sermaye bunların elinde toplandı. Aynı zamanda “haklar” (ama sorumluluklar değil) da bu insanların/zümrelerin elinde toplandı ve diğer sınıflar “ezildi”. Hasıla hakça dağıtılmadı. Sadece Marks’a ait olmayan ama en güçlü onun tarafından ifade edilen bu gözlemleri doğru. Son yüzyıllarda, özellikle sanayi devriminden sonra sermaye birikimi hızlandı. Ancak önceki dönemler gibi sermaye temerküzü arttı mı azaldı mı bilemiyoruz. Bunu söyleyebilmek için ciddi numerik araştırmalara ihtiyaç var. Piketty’e bakılırsa durum önceki dönemlere göre daha da kötüleşiyor. Ancak Piketty’nin çalışmalarının teknik altyapısı zayıf. Dolayısıyla tam olarak yolumuzu aydınlattığını söyleyemiyoruz.

Son yüzyılda girişimciliğin yükselmesiyle kapitalizmde bir miktar “demokratikleşmenin” yaşandığı söylenebilir. Bundan 600 yıl öncesine kadar Avrupa’daki gibi karanlık toplum ve ülkelerde bir serfin, feodal beyin izni olmadan (ki izni olmazdı) ayrılıp kendine bir iş kurması mümkün değildi. Bu durum ancak “kaçmak” ve zincirlerini kırarak burjuva olmakla mümkündü. Bu yüzden Avrupa’da sadece ticaret gelişmemekle kalmadı. Yenilik de olmadı. O zamanlar tüm yeniliklerin doğudan gelmesi de bundandı. Ancak burjuva hürriyetinin gelişmesiyle yavaş yavaş da olsa yenilikçilik de arttı. Sonuçta, bu (kurulu) “düzen karşıları” sayesinde Avrupa, Avrupa oldu. Sanayi devriminin de ilave etkisiyle kapitalizm bir dünya düzeni ve bir ahlak haline geldi.

Devamı Z Raporu Aralık 2020 sayısında …

Dikkat çekenler...