Kalkınmanın Yüzyılı Başlıyor

Türkiye 28 Mayıs’ta 13. Cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gitti ve bir kez daha “Recep Tayyip Erdoğan” dedi. Erdoğan diyerek aslında, “İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün” dedi. İlk turda oyların yüzde 49,54’ünü alan Erdoğan 28 Mayıs’ta yapılan ikinci turda farkı açarak oy oranını geçici sonuçlara göre yüzde 52,18’e yükseltti. Sandıktan çıkan sonuçlar aynı zamanda halkın “Türkiye Yüzyılı” vizyonunu benimsediğini de ortaya koydu. Halkın bu vizyonu benimsemesinde hiç şüphesiz bu süreci taçlandıracak mega projeleri somut olarak görmesi etkili oldu. Erdoğan, seçim gecesi sonuçların ortaya çıkmasının ardından yaptığı konuşmada son derece önemli bir mesaj verdi, “Artık milli hedeflerde birleşme zamanı” dedi. Neden önemli bir mesajdı bu? Dünyada son derece önemli bir dönüşüm yaşanıyor, nasıl ki göçmenliğin artmasıyla ülkeler sınır duvarlarını yükseltiyorsa, ticarette de aynı dönüşüm yaşanıyor. Ülkelerin içlerine dönüp yerli ve milli üretimlerini artırmaya başladığı, bölgesel ticaret anlaşmalarının ikili ticaret anlaşmalarına evrildiği, tedarik zincirlerinin yeniden belirlendiği, özetle küresel ekonomide oyunun kartlarının yeniden karıldığı bir süreçten geçiyoruz. Bu dönüşüm, Türkiye’ye ise pandemide elde edilen fırsatın kalıcı hale getirilebilmesi için önemli bir fırsat daha sunuyor. Bu fırsatı değerlendirebilmenin yolu tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıkla altını çizdiği “üretim, yatırım, istihdam ve ihracat” odaklı ekonomiden geçiyor. Türkiye yerli üretimi destekleyen politikalarla, dünyada yaşanan dönüşümde rekabet gücünü artırabilme şansına sahip. Ancak Ak Parti beyannamesinde de yer aldığı gibi bunun katma değerli üretimle yapılması şart. Beyannamede yer aldığı kapsayıcı ve yüksek büyümeyle, nitelikli istihdam artışı hedefleniyor. Ak Parti’nin seçim beyannamesinde GSYH’nin 2028’de 1,5 trilyon dolara yükseltilmesi, kişi başı milli gelirin de 16 bin dolara ulaştırılması hedefleniyor. İstihdamın 6 milyon kişi artışla 2028’e kadar 36 milyona çıkarılması amaçlanıyor. Şu an tüm makro verileri alt alta sıraladığımızda pek çok verinin pozitif olmasına rağmen yüksek seyreden enflasyona ilişkin Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı açıklamalar önemliydi. “Faiz indi, enflasyon da inecek” dedi. Hiç şüphesiz enflasyonda kalıcı tek hanelere ulaşmanın yolu cari fazlaya geçmekten geçiyor. İşte yaşanan bir başka dönüşüm de bu alanda gerçekleşiyor. Türkiye ekonomisinde yaşanan diğer büyük bir dönüşüm ise “sıcak para” olarak bilinen kısa vadeli dış finansman alanında yaşanıyor. Türkiye yıllarca “yüksek faiz-düşük kur” politikasıyla kısa vadeli dış finansmana bağımlı bir ekonomi haline geldi. Bu politika başta düşük kur nedeniyle ekonomide bir bahar havasına neden olur, ancak bu bahar havası tam bir yanılsamadır. Fiyatlar ucuzlar belki ama farkında olmadan yurt içinde üretim azalır, ithalat artar, çünkü ithal etmek yurt içinde üretmekten daha ucuz hale gelir. İşte yüksek faiz-düşük kur böyle sinsi bir tuzaktır ekonomiler için. Türkiye artık bu bağımlılığı kırıyor. Bu noktada şu sorulabilir, “Cari açığı nasıl finanse edeceğiz?”. Yanıtı enerjide tam bağımsız Türkiye idealinde gizli. Türkiye enerji ithalatını azaltarak, hatta enerjide ticaret üssü haline gelerek enerjide faturasını düşürmeyi hedefliyor. Karadeniz’de keşfedilen ve çıkarılmaya başlanan doğalgaz, nükleer santral, Gabar’da keşfedilen yeni petrol rezervleri, tüm bu politikanın birer parçası. Cumhuriyetin 2. Yüzyılı ise bu adımların meyvelerini daha güçlü toplayacağımız bir süreç olacak. İşte bu yüzden 2. Yüzyıl Türkiye yüzyılı olacak. 28 Mayıs’ta Türk halkı da bu ideale inancını ortaya koydu. Türkiye’nin tarihi dönüşüm yaşadığı bu süreci ele aldığımız ve daha pek çok araştırma ve dosyamızın yer aldığı Haziran sayımızı keyifle okumanızı diliyorum…

Dikkat çekenler...